Ofiste boya-tadilat var iki gündür…

Fevkani köprüsünün yorgunluğunu…

Üzülmez deresinin karanlık halini seyrederken, otağımızdan temiz bakalım istedik hayata…

Keşke, yüreği lağım tutan, ağzından kendi hayatının rezilliği akan zavallı ruh hastalarını da boyasa şu dyo…

Boyaya bilse vallahi sponsor olacağım…

Hakikaten kaliteli boya…

Zonguldak’ın kirini, isini kapatıyor…

Neyse…

Bu günde böyle olsun…

1 Mayıs işçi bayramı kutlu olsun…

Öküz altında buzağı aramasın kimse…

Hani dinlemeye doyamadığınız şarkılar var ya…

Siz onu aşk şarkısı diye dinlersiniz…

Oysa, o şarkı bazen bir evlat için, bazen de peygamber için yazılmıştır…

Mesela, Barış Manço’nun 'Gülpembe’si 1980 yılında peygamber efendimiz için yazılmıştır.
Mesela Mazhar Alason’un “Yandım” şarkısı…

Dinlerken büyük bir keyif aldığım “Bir Kızıl Goncaya benzer dudağın” şarkısı bir evlat için yazılmıştır mesela...

Örnekleri çok…

Yılmaz Odabaşı’nın “Dışarıda Üşüyen Haziran Kalbimde Hazan” şiirini seçtim sizin için…

Hikayesini araştırmadım ama muhteşem bir şiir…

Araştıran olursa hikayesini yazsın…

"Dünya sığmıyor insana Havel" dedi ya...

Sevdim bu şiiri...

Yüreklerde maske...

Kanun Hükmünde ihanetler...

Sahtekar jestler...

"Oysa insanı büyüten yalnızlık mıdır Havel?"

****  ****

 “Uygarlık ve barbarlık kardeştir.”
-Havel-

Dünya sığmıyor insana Havel,
yüzlerdeki, yüreklerdeki maske,
parada kir, suda klor, havada nem,
yüksek borsa, alçak basınç
ve kanun hükmünde ihanetler, sahtekâr jestler.

/İnsan, sığmıyor insana Havel! /

Ve her şey:
Şey!
Mesela o takvimler, o günler
her biri şimdi kim bilir neredeler?
Yalancıdır aynalara gülümseyen o muhteşem gençlikler;
bir yaz yağmuru gibi çabucak geçecekler.
Bize kalan kurt kapanı sözleşmeler
ve iş akdi kıvamında morarmış evlilikler.

Oysa insanı büyüten yalnızlık mıdır Havel?

Biz bu kentlerde,
bu ömürlerin gecelerinde çürüsek bile,
şimdi eski dağlarda vakur bir şafak yırtılmaktadır
ve dışarıda üşüyen bir haziran;
kalbimde yılların tufanından artık bir hazan.

(Kalbimde hazan
ve şairdir elbet
sözcüklere rus ruleti oynatıp yazan!)

Dışarıda üşüyen bir Haziran.
Kanımda nikotin cehennemi;
Kısa kibrit, uzun duman: Yaan!
Yine yaan… Yine yaaaan!
Yan ki yangınlar bile yansın;
haklıdır içindeki abdal bırak ağlasın...

Bırak ağlasın, artık gündüzlerin ışığında aşk,
gecelerin sularında yakamozlar yok
ve kuşlar konsun diye gerilmiyor balkonlara
çamaşır ipleri;
duyuyorsun işte şiir de yazıyorlarmış iğfal şebekeleri!

Dışarıda üşüyen bir Haziran.
Dışarıda aşksız aşk, Aids, Hepatit b,
dışarıda hormonlu sevinçler, kokmayan güller.
Dışarıda dostluğun, puştluğun kolunda gülümsemesi;
ama öğrendim karanlıklardan ışık destelemeyi
ve baka baka irkilmiş gözlerine hayatın:
İnatla… İnatla gülümsemeyi;
öğrendim içimdeki abdalı hünerle gizlemeyi...

(Herkes fanusuna asmış kendini;
bu yüzden beklemiyorum farklı kıyametleri...)

Dışarıda üşüyen bir Haziran.

Dışarıda öldü insan.

Öldü insan…

Hiçbir kitaba yakışmadan!

Ben de yaza yaza çürütüp dünlerimi;
her gün bu cehennemden çalıyorum kendimi…

Bu yüzden her şey:
Şey!
Havada hava, günlerinde gün, evlerde sarmısak soğan;
hepsi bu işte basit, olağan.
Her şey şey’dir;
inandıklarımızdır belki de yalan.
Abarttığımızdır,
kül’dür herkesin payına kalan... (Yılmaz Odabaşı)