Neyzen Tevfik, Önünde asılı bulunan kağıtta eski yazıyla "HİÇ" yazıyor... 1904

Hocapaşa Camii’nin tabutluğuna gidip, bir tabutun içine girer, kapağını üzerine örter ve uyur.

Dünya malına zerre tamahı yoktur. Kimseye minneti de yoktur.

“Dünyanın en yüksek tahtına da çıksan, yine aynı götle oturacaksın” der. Geçmiş günlere yananlara şöyle seslenir:

“Geçen gençlik günlerine yanmayan

Yok gibidir, bense bakar geçerim.

Yoku vara, varı hiçe gömerek

Her solukta bir gam yakar geçerim.”

İlk çıkardığı şiir kitabına da “Hiç” adını vermiştir.

Kendisine memuriyet teklif eden Talat Paşa’ya memur olunca sonunda ne olacağım diye sorar.

Talat Paşa memuriyet silsilelerini saydıktan sonra son kademeye gelir ve en son kademeyi şöyle söyler: Hiç.

Neyzen paşaya döner ve şöyle der: “İşte ben bugün de hiçim!”

1940’lı yılarda Bakırköy Akıl Hastanesi’nde 21 numaralı koğuş O’na ayrılır.

Hem doktoru hem de dostudur ünlü sinir uzmanı Mazhar Osman. İstediği zaman gider, kalır, sonra canı istediğinde çıkar.

Gençliğinde hem Mevlevi hem de Bektaşi dergahlarında kalmış, pek çok kişiden de feyz almıştır. Ancak hiçbir tarike bağlı kalmamıştır.

Öyle ki; İstanbul’a medrese eğitimi için geldiği yıllarda sarık ve cübbe taşımadığı için medreseden; namaz kılmadığı ve abdest almadığı için de mevlevihaneden kovulur.

Savaş vurguncularından birinin dedikodusu yapılmaktadır.

“Tonla parası var… Herifin bir eli yağda, bir eli balda… Nereye gitse, hemen yol açıyorlar!” diye.

Neyzen, “Gerçekten kenara çekiliyor mu herkes?” diye sorar, “Çekiliyor.” cevabını alınca; “Demek cebindeki pisliğe bulaşmak istemiyorlar…” diye yapıştırır cevabı.

Bir gün Neyzen’e sorarlar: “Neyzen, çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?”

Maliye Bakanı hakkında yolsuzluk dedikodularının dolaştığı bir dönemdir.

Neyzen: “Maliye Vekili değilim ki, çalarken zevk alayım” der.

İkinci Meşrutiyet döneminde nazırlığa getirilen bir zat, çok geçmeden yeğeninin vali olarak atanmasını sağlar.

Karşılaştıklarında, Neyzen, “Maşallah, kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor.” deyince adam, “Genç yasta vali oldu, neden fasulyeye benzesin?” diye sorar.

Neyzen de verir cevabı: “İşte ben de onun için benzetiyorum ya, fasulye de sırığa sarılarak büyür.”

Hayatı yoksullukla geçmiş, Neyzen Tevfik, yüreği insan sevgisiyle do­lu biriydi.

Dünya malına hiç değer vermezdi. 1952 yılında Şehir Komedi Tiyatrosu’nda jübi­lesinin yapılacağı gün bir arkadaşına telefon açar, kendisine bir takım el­bise göndermesini ister.

Arkadaşı elbiseyi gönderir. Jübile bi­tince sahnenin arka­sında o elbiseyi çıkar­tıp oradaki garsonlara verir, sonra eski elbi­selerini giyer. Bana vereceğiniz parayı da yok­sullara dağıtın, der.

Nice abdalların bulmak için nice yıllar yanıp tutuştuğu, aptalların ise dünya malında bulmayı umduğu o son mertebeyi ne de güzel izah etmiştir Neyzen.

Hiçtir.

Bu yüzden 28 Ocak 1953’de verdiği son nefesinde o “hiç”i uğurlamak için binlerce insan akın eder Barbaros Bulvarı’na.

En yüksek derecede devlet memurlarından, kılıklarına çeki düzen vermeye çalışan sarhoşlara, üniversite profesörlerinden, sokak dilencilerine kadar binlerce insan…

Hiçlik mertebesine erişmiş Neyzen’i “hep” birlikte uğurlarlar…(Alıntı)

Şimdi dönelim Zonguldak’a…

Hangi Milletvekilini, hangi Belediye Başkanını, hangi teşkilat mensubunu “hiç”lik makamında görüyorsunuz?

*** . ***

FETÖ’de ÜSTÜN mücadele!

Bir belde de, iddialı bir partinin Belediye Başkan Adayı…

Kardeşi ile ortak olduğu şirketine FETÖ nedeniyle kayyum atanmış.

Ortağı olan kardeşi FETÖ/PDY’den 16 ay hapis yatmış.

Fakat, 15 Temmuz sürecinde İl Yönetiminde, Yönetim Kurulu Üyesi olduğu için yargılanmaktan kurtulmuş.

Siyaseti servetinden üstünden olan bu Belediye Başkan adayı da çıkıp, bir milletvekili gibi “Beni ilgilendirmez, kardeşimin şirketi” dese, aklanmış oluyor mu?