Zonguldak için çok şey söylenebilir.
İyi yönleri, kötü olan yönleri.
Artıları, eksileri…
Güzellikleri, çirkinlikleri.
Şehirler de insan gibidir, karakterleri vardır.
Biz gazeteciler zaman zaman kentimizin güzelliklerini paylaşırız kamuoyu ile kimi zaman ise çirkin yönlerini.
20 yıldan fazla süredir Zonguldak’tayım.
Her şeye rağmen seviyorum bu kenti.
Sevdiklerim var kentte.
Sevenlerim var, sevmeyenlerim de…
Bir yılı aşkın süredir gazetecilik mesleğini Zonguldak merkezde yapıyorum.
Yıllarca Ereğli’de yaşadım ve görev yaptım.
Ereğli’den bakınca bambaşka bir Zonguldak var.
İçinden bakınca başka bir Zonguldak.
Başka şehirlerde de yaşadım.
Başka şehirlerde de kısa süreler olsa da gazetecilik yaptım.
Ama maalesef Zonguldak kadar dedikoduya itibar eden bir şehir daha görmedim.


Dedikoduyla yatıp, dedikoduyla kalkıyoruz.
Dedikodu kentin her yerinde, har kademesinde itibar görüyor.
Siyasetinde…
Bürokrasisinde…
Medyasında…
Belediyesinde…
Deyim yerindeyse kent yönetimi dedikodu üzerine şekilleniyor.
Devletin kurum ve kuruluşları, belediyenin yönetim kademeleri, hatta siyasi parti yönetimleri, siyasi partilerin başkan ve milletvekili adayları dedikodu ile dizayn ediliyor.

Peki, dedikoduyu üretenler kimler?
Tabi ki çıkar gurupları…
Kenti çıkarları uğruna kenti dizayn ediyorlar.
Ar, namus, onur gibi kavramlar bu çıkar gurupları için bir anlam ifade etmiyor.
Kul hakkı da anlamsız bu çıkarcılar için.
Tüyü bitmemiş yetimin hakkının da bir anlamı yok maalesef.
Kendi çıkarları uğruna her türlü dedikodu, hatta iftira mubah bunlar için…
İnsanlar işini kaybetmiş, aşını kaybetmiş, yuvası dağılmış hiçbir önemi yok.
Kim çıkarına ters düşüyor, at iftirayı, yap dedikoduyu, yazdır bir gazeteciye bu kadar basit.

İnsanlar önce kendi yalanına inanıyor, sonra bu kenti yönetenleri inandırıyor.
Sonra gazetelerden, makalelerden algı operasyonu başlıyor.
İsimsiz, belgesiz, asılsız, astarsız dedikodular, iftiralar peş peşe geliyor.
Hedef alınan kişi bir çok cepheden salvolarla itibarsızlaştırılıyor.
Sonra bir bakıyorsunuz o yalanlar, dedikodular, iftiralar amacına ulaşmış.
Yalanlar gerçek olurken, Mübarek Ramazan ayıymış, oruçmuş, namazmış, Hz. Ömer’in adaletiymiş hepsi yalan oluveriyor bir anda.

Çıkar guruplarını anladık diyelim.
‘Bunlar için her yol mubah’ diyelim…
Üzücü olan ne biliyor musunuz?
Onurdan, gurudan yoksun bu çıkarcıların ve attıkları iftiraların, yalanların devleti yönetenler katında itibar görmesi.
İşte bu koyuyor insana.
Devlet müdürüne, memuruna sahip çıkamaz hale geliyor.
Alçaklar amacına ulaşıyor.
İyiler kaybediyor, kötüler kazanıyor.
İnsanlar bu itibar gören iftiralar ve dedikodular yüzünden işini kaybediyor.
İtibarını kaybediyor.
Ailesini kaybediyor.
Yeri geliyor canını bile kaybediyor.

Bu alçaklar vicdan yoksunu.
Kentin sırtına kene gibi yapışmış, kanını emiyorlar bu kentin.
Kendi günahlarına, kenti yönetenleri de ortak ediyorlar.
Bu vicdansızlar karşısında, kentin yöneticileri daha vicdanlı olmalılar.
Aldıkları kararları vicdan süzgecinden geçirmeliler.
Çünkü dedikodu ve iftira bitmez bu kentte.
Dedikodu ve iftiralar itibar gördüğü sürece de çıkar gurupları bitmez.
Ne başkan dayanır bu alçakların dedikodu ve iftiralarına, ne başkan yardımcısı, ne bürokrat, ne de müdür…

Uzun lafın kısası;
Kalleşliğe can dayanmaz.
İyiler mutlaka kazanacaksa Zonguldak’ta, yönetenlerin vicdanı sayesinde kazanacaktır.
İşte o zaman iftira ve dedikoduların sahipleri de ne devletin kurumlarını, ne de belediyeyi kendi çıkarları doğrultusunda dizayn edemeyeceklerdir.
Bu gerçek olursa diz çöken devletin, milletin kurum ve kuruluşlar değil, bu çıkar gurupları olacaktır.