Zonguldak’ın Türk futboluna kazandırdığı, Galatasaray'ın ve milli takımın efsane futbolcularından Ergün Penbe, FOTOMAC.COM.TR'ye konuştu. 

Zonguldak doğumlusunuz, futbolcu olmasaydım kömür madeninde çalışıyor olacaktım diye bir demeciniz vardı, nasıl futbolcu oldunuz? Hayatınız nasıl gelişti?

İzlemeyi o kadar sevmiyordum belki ama futbol oynamayı dayak yiyecek kadar çok seviyordum. Mesela babam kahvehane işlettiği dönemde yanındaydım ama bulaşıkları yıkamadan futbol sahasına kaçar giderdim. O da peşimden gelip sırtımda sopa kırardı. Sonra kahvehaneye getirirdi beni ama ben tekrar kaçardım. 10 yaşındaydım ve babam dayakla iflah olmayacağımı anlayınca bir arkadaşına "Oğlumu Kilimlispor'a önerir misin, bir baksınlar bakalım" demiş. Babamın arkadaşıyla birlikte Kilimlispor Kulübü'ne gittik. İdmana çıktım ve çok beğenildi. Antrenmanda penaltı yarışması da yapılmıştı, ben kazandım. Ertesi gün bana "Yeniden gel" dediler. Bu şekilde Kilimlispor maceram da başlamış oldu. Ama inanın bir yerlere gelmeniz için çok çalışmanız gerekiyor. Dediğim gibi birçok zorluklar yaşadım. Babam boğazımızdan hiçbir zaman kesmedi ama durumumuz çok iyi değildi. Amcaoğlumun ya da dayıoğlumun kıyafetlerini giydim çocukken. Nerden geldiğimiz çok iyi biliyoruz ve unutmadık hiçbir zaman. Sadece yetenekli olmak da yetmiyor tabii ki… Arkadaşlarım denize girerken ben o sahilde koşu yapardım. Bir şeyleri hedefliyorsanız mutlaka çok çalışmalısınız. Hayat şeklimi değiştirmek istedim, hedefim buydu ve her gün durmaksızın sahilde 20 km koşu yapardım..

Oyun pozisyonunuzla alakalı olarak söyleyecekleriniz var mı?

Ben futbol hayatıma 10 numara pozisyonunda başladım. Daha sonra orta saha ve sol kanat pozisyonlarında değerlendirildim. Avantajımsa çok yönlü olmaktı. Galatasaray'dayken de Küçük Hakan (Hakan Ünsal) sakatlıktan dolayı çok fazla maç kaçırabiliyordu. Bu sebepten sol bekte görev almaya başladım ve daha sonra sol bek mevkii üzerime yapıştı ve öyle kaldı.

Efsane Galatasaray kadrosunun vazgeçilmezi olmak neler getirdi size?

Kilimspor'dan Gençlerbirliği'ne geçmiştim. Gençlerbirliği'nde oynarken 4 büyüklerin (Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor) hepsi beni istedi. Ben tercihimi Galatasaray'dan yana yaptım ve iyi ki de yapmışım. Çünkü bugün Ergün Penbe'ysem bu Galatasaray'ın sayesinde. Birçok başarılara imza attım orada. 4 kez üst üste şampiyonluk yaşadık, UEFA ve Süper Kupa kazandık. Bunlar tabii ki küçümsenmeyecek başarılar. Zaman zaman "İyi ki de Galatasaray'a gitmişim" diyorum hala kendi kendime.

UEFA. Süper kupa kaldırdınız, Dünya üçüncülüğü etiketiniz var... Bu başarılara ulaşacak futbolcu ya da takım sizce kısa dönemde gelir mi bir daha?

Biz UEFA kupasını aldığımızda takımda 4 yabancı vardı sadece. Şimdilerde bu sayı 13-14 civarlarında. Başarı var mı derseniz pek de yok. Nedeni belli... Bizim başarımız profesyonellik içinde ancak amatör bir ruha sahip olmamızdan geliyordu. Biz en başarılı dönemlerimizde 8 ay para alamadık. Şimdilerde oyuncular milyon dolarlar, eurolar alıyor ve tek maça bile çıkmadıkları olabiliyor. Biz "Oynayalım, maçı kazanalım, para zaten sonra da gelir" mantığındaydık hep. Şimdi bu bilinçten eser yok.

Yorumculuk da yaptınız... Türkiye'deki yorumcu kimliği ve yapısı sizce ne kadar objektif?

Değişik bir sektör. Yıllarca futbol sahasında oynayıp gerçeklere bire bir şahit oluyorsunuz, eleştiriliyorsunuz oyununuzla… Daha sonra yorumcu olunca eleştiren siz oluyorsunuz. İlginç bir yer ve sektör. Gerçeklerin saptırıldığı da olabiliyor diye düşünüyorum. Bazı yorumcular şov ve prim adına karakterinden başka bir pozisyona büründüğünü gördüm. Düzgün bir kanal ve konsept dahilinde bunu sürdürebilirim ama yalnızca bu şartlar altında. Çünkü sporun içinden gelenler aynı zamanda bu yorumları en iyi yapabilme potansiyeline de sahip insanlar.

 Ara transferde birçok takımda dengeler yeniden oluştu. Sizce yeni transferlerle sezon sonu ipi kim göğüsler?

Başakşehir en yakın rakibi Galatasaray'a 8 puan farkla lider konumunda. Ligin boyu da kısalmaya başladı artık... Başakşehir bu sezon şampiyon olamazsa bir daha şampiyon olma şansı olduğunu da düşünmüyorum. Özetle Başakşehir için o sene bu sene. En yakın takipçileri de Galatasaray ve Beşiktaş olarak görüyorum. Transferlere gelirsek… Yapılan transferlerde bazen uyum sorunu yaşanabiliyor. Bu uyum aşılırsa Galatasaray'ın yaptığı transferlerle çok iyi işlere imza atacağını düşünüyorum. Fikstür avantajını da göz önünde tutarsak Beşiktaş'a nazaran Galatasaray bir adım önde.

Fenerbahçe neden bu kadar kötü? Ali Koç nerede yanlış yaptı?

Yanlış transferler ve yönetim neticesinde işler çok iyi gitmedi. İkinci yarı itibariyle toparlayacaklardır ancak şampiyonluk yarışından koptular tabii ki. Yıllardır süren bir Aziz Yıldırım egemenliği de vardı neticede. Bu değişim, bu süreç hemen olumlu anlamda etki gösteremezdi zaten. Tesisleşme ve kurumsallaşma anlamında iyi işler yapılmıştı Aziz Yıldırım döneminde. Ali Koç'un da Yıldırım egemenliğini yıkması kısa sürmeyecektir. En büyük yanlış transferlerdeydi bana göre. Çünkü bu iş bireysel değil, bir takım oyunu neticede. Fenerbahçe'de bu aşı tutmadı, sonuçlar da kötü oldu haliyle. Ancak Ali Koç başkanlığındaki Fenerbahçe'nin ilerleyen dönemlerde toparlanacağını düşünüyorum.

 Bugün bakınca dünya ve ülke futbolu nerede?

80 milyonluk nüfusa baktığımız zaman çok da iyi yerlerde görmüyorum ülkemizi. Bizden çok daha az nüfusa sahip birçok ülkeden Avrupa'nın sayılı takımlarında daha çok boy gösterdiklerini görüyoruz. Biz de başarılı oyuncu sayısı maalesef çok az. Arda Turan vardı, döndü. Enes var, Cengiz Ünder var, Çağlar var ama bir elin parmaklarını geçmiyor bu sayı. Altyapılara önem vermemiz gerekiyor. Dünya futbolu her geçen zaman ilerlerken biz geriye gidiyoruz. Dünya 3. olduğumuz zaman "Bu işin arkası gelir" dedik ama gelmedi. Bizim kuşak çok iyiydi ama böyle bir kuşak bir kez daha yakalayamadık. Bunu da ülkemizin ayıbı olarak görüyorum. Büyük takımların tek amacı, günü kurtarıp şampiyon olmak. "Bir an önce başarılı olalım" mantığı hâkim. Geleceğe yatırım yapamıyoruz..

Bizi bugüne kadar takımda en çok güldüren ve en renkli isim kimdi?

Hasan Şaş tabii ki. Ben ne kadar sakinsem o da bir o kadar sinirli ve gergindi. Benim de kamplarda en çok oda arkadaşım olan isim Hasan Şaş'tı. Bana 'Buz adam' derlerdi, Hasan'ın da bir o kadar en küçük şeylere dahi sinirlenen bir yapısı vardı. Ben de "Gel sana biraz sakinlik bulaştırayım Hasan" derdim zaman zaman. (Gülüyor) Ama bir türlü yapamadım, çünkü bu karakter meselesi. Tabii ki bunun yanında Hasan'sız kamplarda çekilmezdi. Hasan çok güldürürdü çünkü bizi. Çok da iyi bir taklit ustasıdır kendisi. O yoksa çok sıkıcı geçerdi kamplardı. Bir anımızı da paylaşayım… Kadıköy'deyiz, rakip Fenerbahçe. Hasan çok gerdi ve koridorda bir o yana bir bu yana yürüyor. Maça çıkacağız ama nasıl stresli anlatamam. Çok da iyi bir Galatasaraylı olduğu için çok stresli bir halde yerinde duramıyordu. Bir anda istifra etmeye başladı zaten. Kaybetmeye tahammülü olmayan bir insandı.

1999 yılında Fenerbahçe'yi, Kadıköy'de son yenen Galatasaray takımında siz vardınız, o gün bu gün neden yenilmiyor Fenerbahçe evinde Galatasaray'a?

Allah'tan ben yenmişim. (Gülüyor) Aslında bunun temel sebebi Fenerbahçe'nin psikolojik üstünlüğü her zaman elinde tutmasından geliyor. Maça 1-0 önde başlıyorlardı diyelim. Bütün medya da bu maçtan bahsediyor haftalar öncesinden… Dolayısıyla bir baskı oluşuyor oyuncuda. Taraftar, medya baskısı derken stres içinde çıkıyorsunuz sahaya. Bazen çok iyi oynadığımı maçları kaybedip, çok net pozisyonları gole çeviremiyorduk. Hatta "Sanırım Kadıköy'de büyü var" diyorduk. (Gülüyor) Biz oraya Popescu'lu, Hagi'li, Taffarel'li gittiğimiz birçok maçı da kazanamadık orada. Olmayınca da olmuyor maalesef.

Transferdeki yanlışlar neler? Sen bu çarkta kimi devre dışı bırakırsın? Yönetici, menajerler futbolumuzun el freni mi?

Bugün baktığımızda ödenen ücretler bizim zamanımıza göre daha yüksek. Bizim futbol oynadığımız dönemlerde anlaşmalarımız maç başı şeklinde oluyordu. 30 maça çıkmak için kıyasıya bir yarış ve rekabet içindeydik takımca. Şimdilerde kulüplerin yanlış yönetildiğini, milyonlarca Euro ya da dolar kazanıp kenarda oturan futbolculardan anlayabiliyorsunuz. Transfer politikalarının ne kadar yanlış uygulandığını görebiliriz. Kulüplerimiz borç batağında maalesef. Ve nedeni kulüp başkanları diye düşünüyorum. Taraftarların gönlünü kazanmak adına oyunculara adeta para yağdırılıyor. Futbolcuyken bir eğitim alıyorsunuz, idmanlardan geçip bir şeyler kazanıyorsunuz. Teknik direktör olmak için de bir eğitim gerekiyor. Başkan olmak için de bir eğitim alınması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kulüpler, yönetim şekliyle şirketlere benzemez.

Kaynak: www.fotomac.com.tr

.

Editör: TE Bilisim