O yıllarda işiçi ile patron arasındaki uçurum o kadar derindir ki, Fener’de ecnebi villalarında kurulan sofralarda şampanyalar, havyarlar tüketilirken, şehrin alt kısmında maden işçilerinin hayatı taş devrini anımsatıyor ve ha bire kara mancar yiyorlardı.

Bakın dünyaca ünlü şairimiz Nazım Hikmet Ran, Zonguldak’ta şahişt olduğu işçi ile patron arasındaki o derin çelişkiyi nasıl anlatıyor; “Zonguldak’ın o zamanki dekoru hayalimde yer etmiştir: Deniz kıyısında bir dağ. Dağın güzel sırtlarında villalar. Eteklerinde mağaralar. Villalarda patronlar, mağaralarda da maden işçileri. Patronlar ama ne patron! Çoğu imtiyaz sahibi ecnebiler. Hatta içlerinde Rumlar vardı ki, soydaşlarıyla cephede boğuşuyorduk. Greklerin muhteşem villasına Zonguldaklı aydınlar, her ne münasebetle ise bizi davet ettirdiler. Sofrada kuş sütünden başka her şey var. Havyarından şampanyasına kadar… Bey kıyafetli uşaklar, prostelalı hizmetçiler, görülmemiş yemekler, içilmemiş içkiler… Şehrin alt kısmında yaşayan maden işçileri taş devri insanlarının hayatını yaşıyor. O zamandan aklımda kaldı, sabah akşam ha babam kara mancar yiyorlar. Sebze denemez, deve dikeninden hallice bir ot. Dekorlar ve insanlar karşısında utanıyoruz...”   (Seyfi BOYRAZ)


Editör: TE Bilisim