“Ve Zonguldak”ta tekrar başa dönüyoruz.

“31 Büyükşehir ve Zonguldak” pandemi sürecinde çok ciddi sınav verdi.

Pandemiyi ciddiye alan Belediye Başkanları kadar doktor olup da ciddiye almayanlar oldu.

Sonuçta mahallemizde olan karantina süreçleri, dostlarımızda akrabalarımıza kadar sırayet etti.

Bu işin şakası yok.

Sanırım kaçışta yok…

Olmayan oluyor, olan bir daha oluyor.

Atlatan bazıları insanlar birkaç ay sonra beyin kanaması, kalp krizi, böbrek yetmezliğinden tekrar rahatsızlanıyor.

Bir yanda salgın hastalık diğer tarafta ekonomik krizle dünya başetmeye çalışıyor.

Atatürk Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Hasan Tosun, bir bağış toplantısında yoğun bakım servislerinde yer kalmadığına dikkat çekiyor.

Durum bu kadar kritik olmasaydı inanıyorum ki, Hasan Tosun’da konuşmazdı.

Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun…

Sağlık sektöründe çalışanlara kolaylık versin…

Pandemiyi siyasi bir avantaja çevirip kentteki insanlara korku salan çapsız siyasileri de Allah ıslah etsin…

Zonguldak’ın sorunu; Basın mı, siyasetçi mi?

Zonguldak’ın sorununun basın olduğunu düşünenler var.

Önemli bir kesimde son yıllarda çıkan çapsız siyasiler olduğunu düşüyor.

Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar paradoksu gibi bir şey…

Bence her şey kent tarihinden, kent mimarisinden kaynaklanıyor…

Şehirler insanların kimliklerini yansıtıyor…

Siz sahilleri işgal edilmiş,

Yeşil alanları talan edilmiş,

% 80’i gece kondu olan…

Asfaltında yama ile mutlu olan, geleceğini umudunu yerin eksi 500 koduna bağlamış bir şehir halkı gördünüz mü?

Gece kondu kültürü ile gününü yaşayan, umutları, hayalleri Gazipaşa’ya sıkışmış…

Ekonomisi, yerin yüzlerce metre altında yeşeren, yukarı çıktığında ciğeri kanayarak yaşayan bir şehirden,

Yukarı çıktığında 7 tane santrallerin bacasından ciğeri, nefesi zehirlenen, beynine sağlıklı oksijenin gitmediği bir şehirden söz ediyoruz.

Çaycuma’da Oyak Kağıt, Ereğli de OYAK ERDEMİR, Zonguldak’ta Kömür bacası, merkez ilçelerinde santrallerin tüttüğü, çocuk onkoloji servislerinin açıldığı, her ailede en az bir kişinin kanser, en az iki kişinin gurbette olduğu şehirden söz ediyoruz.

Ufku, Gazipaşa caddesinin 800 metreden, arka caddesi 750 metre Fevzipaşa caddesi, diğer sokağı eczaneler sokağı olan bir şehirden söz ediyoruz.

Şehir merkezinden nereye gitsen 15-20 dakika olan, adı kendinden büyük Zonguldak’tan söz ediyoruz.

Denizin kenarında kömür deposu, limanın içinde kömür tozu, gelip gittiği belli olmayan RO-RO seferlerinden medet uman bir şehir….

Filyos denilen Türkiye’nin 3. Büyük limanı hayali ile 30 bin kişinin, dolaylı 50 bin kişinin istihdam edileceği, ancak bunun için ne şehirleşmesini, kentleşmesini ne de sanayisinin hazırlığını yapmayan elindeki hazinenin farkında olmayan bir şehirden söz ediyoruz.

Tek tek siyasilerin karakterlerini inanın yazmak bile istemiyorum artık!

Biliyorum ki, kent halkı seçilmiş olan tüm siyasi figürleri bizden iyi biliyor.

Rüşvetsiz ağzını açmayan siyasileri siz bizden iyi biliyorsunuz…

Rüşvete izin vermediği için gönderilen Valilerin olduğu bir şehir…

Taşımalı Yemek ihalesi’ne izin vermediği için sürgün edilen Valiler kenti…

Özel İdareye alınacak işçi listeleri yerine, kuraya sokan adamların görevden alındığı, küçük hesapların, büyük sonuçlar doğurduğu garip bir şehir.

% 10’uncuların, rüşvet alanların, mağdur insanların durumlarını kullanıp ahlaksız teklif yapanların yükseldiği insanlara saygı göstermek zorunda kaldığımız bir şehir…

Çok ciddi söylüyorum, son yıllarda Zonguldak halkı çok ciddi bir psikolojik bir şiddetin içinde yaşamaya mahkum edilmiş zavallı bir kent oldu.

Toplumsal rant yerine, FETÖ’nün desteklediği paçalılarla dalga dalga büyüyen bir rant çetesinin elinde heba edilen bir şehirde yaşıyoruz…

Bence de Zonguldak’ın sorunu, basın!...