Herkesin kendini anlatmaktan büyük keyif aldığı bir dünyada benim böyle zahmetler içine girmememi sorguluyorum bazen.

“Hata mı yapıyorum?” diyorum…

Sonra dönüyorum, gereksiz bir çaba olduğuna kanaat getiriyorum.

Çünkü, kim neye inanmak istiyorsa, neyi algılamak istiyorsa ona inanıyor zaten.

Siz istediğiniz kadar “iyi” bir insan olma, doğru şeyler yapma gayretinde olun, ‘elalem’ ne görmek istiyorsa onu yapıştırıyor size.

O nedenle taa yıllar önce büyük bir başarı ve emekle yayınlanan Zirve Gazetesi’ni Demir ailesine neden sattığımı açıklamayacağım.

Bu konuda abuk sabuk, hayatın akışıyla örtüşmeyecek bir çok dedikoduya rağmen…

Fakat, kapanışını kendi ellerimle yapmanın üzüntüsünü hala yaşıyorum.

Daha doğrusu dönemin BİK Müdüresi, eşiyle birlikte FETÖ soruşturması geçiren zatın “İki gazeteden birini kapatacaksınız. O iş adamının (Erdoğan Demir’in)  iki gazetesi olmasını istemiyoruz. Yoksa en az üç yıl size ilan verdirmem” sözleri daha dün gibi kulaklarımda çınlıyor.

Yanımda tüm olup bitenlere şahit arkadaşım neyse ki hala hayatta.

Bu tehdit bize Demir ailesine yapılan operasyon sırasında yapılmıştı.

FETÖ yapılanmasının en güçlü olduğu yıllarda BİK Müdürü’nün yaptığı tehdit sonrası Erdoğan Demir ve Demir ailesi gazetelerden birini kapatma kararına haklı olarak direniyordu.

Devletin içine sızan FETÖ, bize başka çare bırakmamış ve Zirve’nin kapanışı vermek zorunda kalmıştım.

Bir taraftan Demir ailesi linç edilmeye çalışılıyordu.

Türkiye’de eşine benzerine az rastlanır bir operasyon dizayn etmişlerdi.

Olup bitenleri herkes gibi bizde Halkınsesi’nden, gazeteci Mustafa Özdemir’in haberlerinden okuyorduk.

İlk işaret fişeğini o atmıştı, operasyonun seyrini bildiği de kaçınılmaz bir gerçekti.

O yıllarda tüm gazetecilere olduğu gibi Mustafa Özdemir’e de oldukça mesafeli olmama rağmen kendisini özgür irademle aramış ve insani olarak bir ricada bulunmuştum.

“Mustafa senden rica ediyorum kelepçeli fotoğrafları kullanma, bu insanların da çoluk çocuğu var” demiştim.

Özdemir’de o ricamı kırmamıştı.

Olay bu…

Bu konuşmanın yıllar sonra Mustafa Özdemir tarafından gündeme getirilmesine, son yaşadığı olaylarla ilişkilendirmesine anlam veremiyorum.

Canlı yayında ne söylediğini hala tam olarak bilmiyorum.

Ailemle ilgilendiğim bir zamanda, üstelik gitmeyi de çok istediğim bir açıklamayı hala bulup dinleyemedim.

Yeniadım Gazetesi’nde adımı görenler arayınca haberim oldu açıkçası.

Mustafa Özdemir ne dedi, inanın bilmiyorum ama kamuoyuna bir açıklama yaparak o konuşmanın içeriğini anlatmam şart oldu galiba…

Aslında TTK’yı yazacaktım.

Aslında GMİS’in ağasını yazacaktım.

Önce kardeşine sonra kız çocuklarına tecavüz eden bir adamı maşa olarak kullanan bir başkanı yazacaktım.

Bir de Atatürk posterinden korkan bir belediye başkanına yer verecektim.

Ama konu nerelere geldi.

Aslında, FETÖ'nün de neler yaptığını, insanları nasıl tehdit ettiğini de öğrenmiş oldunuz...