Minik Dahiler’in Fuat abisi, Nisan’da sergi açıyor



Geliri ile Çocukları Okutacak



Sevimli Minik Dahiler Anaokulu ve Etüt Merkezi sahibi Fuat Kayabalı, doğadan topladığı malzemelere hayat veriyor. Yaklaşık 30 yıldır eline geçen her malzemeyi birer sanat eserine dönüştüren Kayabalı, Nisan ayında açacağı sergiden elde ettiği gelir ile öğrencilere burs vererek eğitim hayatlarına katkıda bulunmak istiyor.



Henüz kreş kültürü gelişmemişken, Zonguldak’ta kreş kurmaya nasıl karar verdiniz?



Ben 25 yaşında evlendim. Sonnur hanım beni işe koy diyordu. O zamanlar Gençlik Kolları Başkanıyım. Fırtına gibiyim. SHP-DYP iktidarında 25 Yaşında Belediye Meclis Üyesi oldum. Yeni de evlendik. İşler güçler tıkırında ihtiyacımızda yok. Hanımda beni işe koy diyordu. Bende çalışmasını istemiyordum. Delikanlılıkta var ya. (gülüyor)  Hanımın getireceği parayı istemiyordum. Kamu Yönetimi,  İşletme mezunu, Sosyal Hizmet Uzmanı, öğretmen aynı zamanda. Eğitim konusunda da Hollanda’da pedagojik formasyon almış. Siyasi ve bürokrasi çevremizde var. Hanım beni işe sokun diyor. Ben de hanıma “He he”  diyorum ama, arkadaş çevreme de “Sakın yapmayın”  diyordum.  Sosyal Hizmetler Müdürü vardı. Fahrettin abi. “Kızım sen kreşi yap” dedi. İlk olarak Kilimli’de açtık kreşi. Daha sonra Zonguldak Merkez’de açtık. O yıllarda doğru dürüst kreş yoktu. Kreş algısı da yoktu. Üç tane öğrencimiz vardı,  şimdi 166 kapasitemiz var.



Zonguldak’ta ilk havuzlu kreşi siz yaptınız. Binanın üzerine havuz yaptırmak nereden aklınıza geldi?



İstanbul’da misafirliğe gittiğimizde oturduğumuzun yerin karşısında adam binanın üzerine havuz yaptırmış. Adamla irtibata geçtim. 15 yıl önce görmüştüm. Aklımda kaldı. Sonraki yıllarda havuz yapmaya karar verdim. İki tane mimar getirdim. Planlı, projeli bir havuz yaptık.  Alman patentli. 40 yıl garantili. Bizden sonra diğer kreşlerde havuz yaptılar.



Doğadan topladığınız malzemelere hayat veriyorsunuz. Bu sanatın bir adı, örneği var mı?



Ortaokul çağlarında kibritlerden evler, gemiler yapardım. Bizim çocukluğumuzda oyuncağımızı kendimiz yapardık. Çok şanslı çocuklardık. Yaklaşık 30 yıldır her bulduğum parçayı bir objeye dönüştürüyorum.  İstanbul’da ağaç fuarları yapılıyor. Baktım benimkiler gibi hiçbir şey yok. Ben başkasının yaptığını yapmıyorum. Kendi kafamdan geçeni yapıyorum. Dolayısıyla ortaya böyle farklı objeler çıkıyor.  Bana mahsus olacak. Kopyalamayı sevmiyorum. Bu sanatın adı var mı bende bilmiyorum. (Gülüyor)



Bu güne dek kaç obje yaptınız?



Bu güne kadar bini bulmuştur. Hepsini hediye ettim. Bir tane satmadım. Ama, Nisan ayında bir sergi yapmayı düşünüyorum.  Oradan elde ettiğimiz gelir ile okuttuğumuz çocuklara katkı sağlayacağız. Zaten satsakda satmasakda onlara yardımcı oluyoruz.  Şimdiki kazancımızla eşimle birlikte katkı sağladığımız çocuklar var. O çocukların okumasından çok büyük haz duyuyorum.



Peki, Sonnur hanım sizin bu uğraşınıza ne diyor?



Ortalığı çok dağıtıyorum. Çok pisleniyor. Evde de kendime bir çalışma odası yaptım. Sonnur pek girmek bile istemiyor. Cuma’dan Cuma’ya evimize gelen kadınımız var. “Ya Fuat abi buraları mahvediyorsun.  Evi bir saatte temizliyorum. Senin odandan iki saatte çıkamıyorum” diyor.  Öyle bir zorluğu var. Sonnur hanımda sağolsun katlanıyor. Çalışırken tutkal dökülüyor. Bazı takım elbiselerim tutkallı. Giyemiyorsun. Öyle de zorlukları var. Geçenlerde iki tane severek pantolon aldım. Hiç fark etmedim ona da tutkal dökülmüş. Hanıma da göstermedim pantolonu. Onu sakladım orada. Aynı rengini alacağım o pantolonun o hiç çakmayacak durumu. (Gülüyor)



Unutamadığınız bir anınız  var mı?



Bine yakın objeyi arkadaşlarıma hediye olarak veriyorum. Misafirliğe gittiğimde onları görmek çok hoşuma gidiyor. Verdiğim eserleri, -Ona da eser mi deniyor bilmiyorum artık-  yaptığım materyalleri insanların duvarında, evinin bir köşesinde görmekten  çok büyük keyif alıyorum. Hepsinin bende anısı vardır. Hanımla denize gidiyoruz. Ben taş topluyorum. Hanım diyor ki, “Bırak rezil olacağız” Millet orada denize giriyor, ben torbayla taş topluyorum. Marmara Ereğli’sine gittik ben oradan kum getirdim. 5 Litrelik su bidonlarına kum doldurdum. Çaktırmadan çaktırmadan arabanın bagajına koydum onları. Hanım da diyor ki, “Valizi niye bagaja koymuyorsun”. “Yanımızda lazım olur”  gidiyorum.  Kamufle ediyorum Sonnur’dan. Halbuki bagaj dolu kum. (gülüyor)



Peki, insanlara bir öneriniz  var mı?



Herkes bir şeylerle uğraşsın. Mutlaka bir hobisi olsun. Bir şeylerle meşgul olurken vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsun.  Dünya ile alakan kesiliyor. Kafan boşalıyor. Zinde kalıyorsun. Şimdi yaz geldi. Artık benim işim çiçekler.  Bir ay sonra kreşin bahçesini tanıyamazsınız.



Hayalini kurduğunuz bir şey var mı?



Hayalini kurduğum ne varsa oldu. Hayata dair içimde kalan hiçbir şey yok.  Keşke yapmasaydım dediğim bazı iyilikler var. O da fazla değil yani. Nankörlük gördüm bazılarından.  Sakin huzurlu bir hayat geçirmeyi düşünüyorum. Bir kızımız var. O bizim her şeyimiz. Bu sene Avukat olacak. Savcı olmak istiyor. Savcılık sınavlarına girecek, hukuksal olarak  Deniz Tiracetinde uzmanlaşmak istiyor.



Hobi Merkezi kurmayı düşünüyor musunuz?



Mesela İstanbul’da mobilyacı bir arkadaşım bu objeleri mobilyalarla birleştirelim dedi. Ama ben sürekli bağlı kalmak istemiyorum. Ben bunu illa devamlı yapacağım diye bir şey yok. Bunu zevk için yapıyorum.  Sabah akşam benim işim bu değil. Aslında çok güzel bir şeyde. Ama sorumluluk istiyor. BEÜ’deki arkadaşlarım Güzel Sanatlar da derslere girmemi söylediler. Ben gidemem.  Ben özgür bir adamım.
Editör: TE Bilisim