Sevgili okurlar bir kaç gün çok yoğun olacağım.

Bizim, birileri ile oturup kalktığımızı, yattığımızın yerin farklı, oturduğumuz yerin farklı olduğunu iddia eden şantajcı haklı…

Yaklaşık 8 yıldır babamın tedavisi ile yakından ilgileniyorum.

Hastanelerde yatıp kalkıyoruz…

Yorgunluktan sarhoş gibi olduğumuzda doğrudur.

Allah, yaş alan tüm büyüklerimize sağlıklı ömür versin. Onların bereketini ve duasını da üzerimize kılsın.

Bana da, iftira atanlarla, iftira üzerinden iftira atıp geyik yapanlarla, şantajcılarla, şantajcıyı Zonguldak’ın üzerine salan Sami Aydın’ın ifadesi ile ‘Kıçı açık’larla hesaplaşmayı nasip etsin…

Aslında yüce Allah, şantaja, iftiraya uğramış herkese bunu nasip ediyor.

Tek tek herkes neler yaşadığını, bir şantajcının ve şantajcıyı besleyenlerin yaşattıklarını anlatıyor.

Yıllardır oynadıkları çirkin oyunların sonu geldi, atmak istedikleri çamurlar üzerlerine sıçradı.

Nasıl kurtulacaklarını şaşırdılar…

Suç ortaklığı bitmeyen tek ortaklıktır…

Ama inanın çok zamanları kalmadı.

Hepsini birbirini satarken göreceksiniz…

Çay içerken, rant sağlarken yaptıkları tüm planların altında kalacaklar.

En iyi plan kurucu yüce Allah’tır…

Mevla neylerse güzel eyler…

Millet çözüldü, artık susturamayacaksınız…

Seks, vibratör mastürbasyon, rus kadınlar, sevişti, yattı, kalktı…

SİT, KÖT, ÇÜK gibi ahlaksız yorumların mucidi, IQ’sü yüksek Ali Rıza Tığ’ın kendilerinden para istediğini iddia edenler tek tek konuşuyor artık…

AK Partili esnaf Aydın Arıcı, Memurlar Lokali İşletmecisi Sami Aydın, müteahhit Ragıp Bayraktar, AK Partili eski Belediye Başkanı Mustafa Kalaycı “Para istedi, vermedik, yazmaya başladı” diyorlar.

Yani diyorlar ki, şantaja uğradık…

Şimdi söz sırası Zonguldak Valisi Mustafa Tutulmaz da…

Devlet Koruması kime veriliyormuş Sayın Vali, bir açıklar mısınız?

Şantaja uğradıklarını söyleyen bu insanlarında hasta olduğunu düşünüyor musunuz?

*

Her akşam ÖZSÜT’te çay içen, aynı ağzı konuşan AK Parti Zonguldak Milletvekili Hamdi Uçar…

 ‘Ahlaksız, edepsiz, seviyesiz insanlar’ın kim olduğunu şimdi açıklayabilir mi?

Sizin tehdit ettiğiniz, “Kalemizi kırarlar” dediğiniz gazeteciler kimdi?

Ali Rıza tarafından şantaja uğradıklarını söyleyenler kimler?

Şantajcı, ahlaksız, edepsiz, seviyesiz gazeteci kim?

Bir zahmet açıklayın da Zonguldak duysun, öğrensin…

*

Devlet Koruması aldırmak için Ilıksu’da Vali’yi Ali Rıza Tığ’ın ayağına getiren FETÖ itirafçısı AK Partili Kozlu Belediye Başkanı Ali Bektaş, şimdi siz konuşun…

*

Sürekli teşkilatla kavga eden Zonguldak Belediye Başkanı Ö. Selim Alan, sarı basın kartlarını kimler yırtsın?

Ali Rıza Tığ’ı korumak adına konuşan insanları “Susturun” dediniz mi?

İnsanlar şantaja uğradıklarını söylerken, hala Ali Rıza Tığ’ı neden koruma gereği duyuyorsunuz?

Ne yaparsanız yapın…

Kimi susturmaya çalışırsanız çalışın…

Dilediğiniz kadar tehdit edin…

İnsanlar artık susmuyor, susmayacakta…

Hani diyordunuz ya, “Zonguldak’ı Zonguldak’ın çocukları yönetecek” diye…

Zonguldak’ı, şantajcıya ve şantajcının işbirlikçilerine bırakmayacağız…

Öyle ortalığı pisletip, kaçmak yok…

Ömer Ünal kendi ayağına sıkıyor…

Rüşvet vermediği için oteli mühürlenen iş adamı Galip Serkan Güpgüpoğlu haklı çıktı.

Zimmet suçlamasıyla yargılandığı bir davada bilirkişiyi ayarlayarak 100 Bin lira verdikten sonra beraat ettiği iddia edilen Filyos Belediye Başkanı Ömer Ünal, resmen kendi ayağına sıkıyor.

Rüşveti, Galip Güpgüpoğlu’ndan isteyen Ömer Ünal, önce Zonguldakspor Kulübü eski Başkanı, Filyos’un imar rantından faydalanan İsmail Recai Şanlı’yı Güpgüpoğlu’na aracı olarak göndermişti.

Güpgüpoğlu geri adım atmadı, gitti Cumhuriyet Savcılığı’na ifade verdi.

Ardından Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

Peki ne demişti Güpgüpoğlu;

“Ömer Ünal, rüşveti vermezsem, Otel inşaatını mühürleyeceğini, ceza yazacağını söyleyerek beni tehdit etti” demişti.

Peki ne oldu?

Yıllardır mühürlenmeyen otel mühürlendi…

Yıllardır ceza yazılmayan Otel’e 6 milyon 430 Bin TL ceza yazıldı…

Ömer Ünal gerçekten çok komik bir Belediye Başkanı….

Zonguldak’ta ki rezillikleri seyreden bürokratlar ve iktidar kanadı daha da komik…

Ula Irıza, boşuna ismini dönek Irıza gomamışlar…

Bundan 30-40 sene evvel filinta gibi bir delikanlı olarak ilk tayin yerim olan Erikli Köyü Sağlık Ocağı'nı kurmak için gitmiştim. ''Hazır uğramışken.' deyip, Kaymakam Bey elime bir kağıt tutuşturmuştu. Çiçek aşısına dair bir emir vardı.

Çantamı, ilaçlarımı, iğnelerimi yeniden gözden geçirdikten sonra atıma binerek Erikli Köyü'nün yolunu tuttum. İkibuçuk saat at sırtında yol aldıktan sonra Köye ulaştım. Köyde beni muhtar karşıladı.

-Hoş geldin beğ...

-Hoş bulduk, dedim.

-Hayırdır?

-Aşı yapacağım da..

-Ne aşısı?

-Çiçek..

-Çok eyi.. insanlara mı?

-Tabii insanlara.

-Zor beğim!

-Nedenmis o ?

-Olmazlar da ondan beğim..

-Ama salgın var!

-Buraya salgın neyin ugramaz beyim.

-Sen köylüyü topla!

Biraz sonra baktım, köyün korucusu hem düdüğünü öttürüyor hem de bağırıyor:

- Ey ehali gasabadan pangacı geldi... Sizinnen gredi lafını konuşacak!

- Yahu ben bankacı filan değilim, dedim.

-Sen bilmen beğim aşı-maşı dirsek birtekini toplıyamak, işin içine para lafını gatacan ki millet toplana...

Biraz sonra köyün biricik, isli ve rutubetli kahvesi tıklım tıklım doluydu. Ayağa kalktım:

- Köylü kardeşlerim, dedim. Şimdi sizlere, insanlığı mahveden, girdiği yerde felaketler meydana getiren bir konudan bahsedeceğim...

Ön tarafta oturmakta olan pala bıyıklı biri :

- Beğim, ilkin gırediden ağnat, sonama hekayenı ağnadın, dedi.

Kızdım:

- Ben buraya krediden bahsetmeğe gelmedim!

Muhtar araya girdi:

-Yahu, diğneyin hele... Bakın, size memur bey çiçekden bahsedecek, dedi.

-Ne çiçegi? diye köylüler sordular.

-Hastalık çiçeği

-Ganıser mi bu?

-Yoo, dedim.

-Ölese niye diyniyek beğim?

-Ama, çiçek de öldürür ...

Arka taraftan bir ihtiyar ayağa kalkarak:

- Beğim, dedi, camiye gidecam, ne diyeceksen çabık de!

- Size çiçek aşısı vurmağa geldim.

Hepsi birden ayağa fırladılar:

- Ne aşı mı? diye bağırdılar.

Sonra muhtara dönerek:

- Ula Irıza, boşuna ismini Dönek Irıza gomamışlar, bizi gandırdın gene, dediler.

- Yahu köylü kardeşlerim, durun yahu, size çiçeğin neler yaptığını anlatayım, ondan sonra gidin.

- Yoh beğim yoh. Biz biliyok. Çoh duyduk bu lafları. Bu hasdalık naaparmış, erkesi öldürürmüş.. Aşı olmazsak, tüm ev halkı gıvrana gıvrana ruhunu teslim idermiş. Garnımız tok beğim bu Iaflara, tok... Biz, inne minne vurdurmuyok.

-Yahu, bu iğne değil, çizik.

-Cizik mizik. Anlamak biz öyle şeyden.

Kahve bir anda boşaldı. Muhtar:

- Dimedim mi beğim? dedi, bunlar furdurmazlar diye.

-Neden?

-Bilmem emme, furdurmazlar işde. ama gönlün galmasın, gel bana fur!

Iyice canım sıkılmıştı. Çantamdan, ilacı ve iğneyi çıkarırken muhtar:

-Beğim, ağrıdıyosa, az fur ha! dedi.

-Yahu iki çizik atacağım.

-At beğim at, emme işden güçden galmayım da...

Korka korka uzattı kolunu. Aşısını yaptım:

-Hani acıdı mı? diye sordum.

-Yoo, sinek ıssırır gibi oldu. Yok beğim, şu köylü milletinde akıl denen şey yoh. Ökümat bu kaddar mesarif etsin, aşıcı göndersin, sen gel aşı olma da gaç.

Kalktı, kahvecinin kolundan yapıştı:

-Gel buraya, dedi.

O koskoca adamı görecektiniz, sanki ameliyat edecekmisiz gibi korkuyordu.

-Gel buraya, altı üstü iki çizik.

-Gurban mıktar, şu duvardaki senin çızıkların hepsini silem, tek baa gıyma!

-Fur şimdi, memur efendi, golunu eyicene yakaladım, gaçamaz!

Adam, bir debeleniyor, bir bağırıyor ki, demeyin gitsin:

- Baa acımıyosunuz, bari çoluğuma çocuğuma acıyın....

Aşı yapmağa muvaffak oldum.

Üzgün bir şekilde kasabaya döndüm. Doğruca kaymakamın evine gittim:

-Olmadı efendim, dedim.

-Ne olmadı?

-Aşı. Köylüler aşı olmuyorlar.

-Veterineri götürmedin mi?

-Hayvan aşısı değil bu kaymakam bey!

Güldü:

-Toysun daha, dedi. Bizim memlekette, köylere aşı vurmağa gideceğin zaman veterineri de yanında götüreceksin!

-Vallahi bir şey anlamadım efendim.

-Anlamazsın, anlamazsın... Yarın giderken bizim veteriner hekimi de götür o bilir işini!..

İkinci gün, aynı köye veteriner hekim ile gittik.

Köylü nasıl eğiliyor onun önünde, nerdeyse yere kapanacaklar. Daha bizi kahveye oturmadan iki tepsi yemek gelmişti. içinde sadece kuş sütü eksik...

Biz, kahvelerimizi içtiğimiz anda, köyün meydanlığı, ineklerle, öküzlerle, buzağılarla dolmuştu. Hatta, öne geçmek için bir birbirleriyle kavga ediyorlardı.

Veteriner hekim, bana

-Hazır mısın? diye sordu.

-Hazırım, dedim.

Ayağa kalktı:

-Köylüler, diye bağırdı, son günlerde, insanlarda olan ve insanlardan sığırlara bulaşan bir hastalık, çevrenin tüm sığırlarını kasıp kavurmaktadır .

Köylüler:

-Abooov, dime baytar efendi diye hayretle gözlerini açtılar.

-Bu hastalık, geçen ay içerisinde, ilçemizden dörtyüz hayvanın ölümüne sebep oldu...

-Aman baytar efendi, ocağına düştük!...

-Şimdi kollarınızı sıvayın? Sizin aşılarınızı, sağlık memuru arkadaş, sığırlarınızınkini de ben yapacağım!

Sanki, altına hücum varmış gibi, köylü masama saldırdı. Dün, zorla aşı yaptığımız kahveci kolunu sıyırmış:

-Fur beğim, diyordu

-Sen dün oldun, dedim.

-Fur beğim, fur, artık mal göz çıkarmaz ya! İki kere olursak daha eyi olur.

-Dün neden zorluk çıkarıyordun?

-Ne bilem ben beğim. Sen heç heyvan lafı etmedin ki...

(Alıntı)