Bizim atarlı giderli Belediye Başkanımız Ö. Selim Alan, son meclis toplantısında da tavır ve üslubu ile eleştirilmişti.

Hoş göreve başladığı günden buyana aynı hastalığı devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan “Gönüllere girin” dedikçe, Sayın Alan, herkese parmak sallayıp, sokak ağzıyla hitap etmeyi sürdürüyor.

Hele o gırtlağını şişirip, ses tonunu kalınlaştırıp, külhanbeyi edasıyla hitapları yok mu?

Ne kadar hükümet yatırımlarının gelmesi için çaba harcarsa harcasın, isterse Zonguldak’ı altınla kaplasın, bu tavır ve davranışları sürdüğü müddetçe tanınırlığı çok, toplumdaki karşılığı yok olacak.

Geçtiğimiz hafta bir kadın gazeteciyi de makamından kovmaktan beter etmiş.

Neymiş efendim, kendisini eleştirmiş!

Hem eleştirip, hem Başkanla görüşemezmiş!

O makama gidemezmiş!

Geldiğimiz noktayı görüyorsunuz değil mi?

Bir gazeteciyi üstelik bir kadını, sırf eleştirdiği için makamına çağırıp, azarlayan bir Belediye Başkanı ile karşı karşıyayız.

Küçük menfaatler uğruna dostlarının hatalarına çanak tutan, eleştiren meslektaşlarını “AK Parti muhalifi, düşmanı” algısıyla yalnızlaştırmaya çalışan  gazetecilerin şımarttığı karakterler az bile yapıyor…

Ötekileştirdikleri meslektaşları için kazdıkları kuyuya kendileri düşüyor!

İlahi adalet böyle bir şey…

Ama olan mesleğini icra etmeye çalışanlara oluyor…

O kadın gazeteci, halkın makamında uğradığı hakaretleri bu kafalar yüzünden yutmak zorunda kalmış.

Bir eleştiri daha yaparsa makama alınmaz, tecrit edilir!

Samimiyet ve etik dersleri veren Meslek örgütleri, Emniyet Müdürlerinin kapısının önüne fotoğraf makinesi bırakıp kınıyorlardı.

Hadi bakalım, AK Partili bir Belediye Başkanı’nın makamına makineleri bırakıp, çarşaf çarşaf kınama metinleri yayınlayın da görelim!

Bakalım güç denemesi yaptığınız bürokratlar kadar bu şımarık karakterlere de had bildirebilecek misiniz?

Çözün bu işi!

Ülkemizde yaz saati uygulaması sürüyor.

Sabah okula gitmek zorunda kalan küçük öğrenciler karanlıkta sokaklara dökülüyor.

Üstelik onları sokak köpekleri tehlikesi de bekliyor.

Hayvan Barınağı yapımı nedeniyle uzun süredir sokak hayvanları kentlerde toplu halde dolaşıyor ve saldırganlaşıyorlar.

Geçtiğimiz hafta biri Ankara diğeri Mersin’de iki küçük öğrenci sokak köpeklerinin saldırısına uğradı.

10 Yaşındaki bir öğrenci eve dönerken 10 köpeğin saldırısına uğradı.

Enes’in kafatası komple parçalanmış, baldırlarında kasları görünüyormuş.

Çocuk hala yoğun bakım ünitesinde tedavi görüyor, durumu ağır…

Çocuklarımızı insanlardan korusak, sokak köpeklerinden koruyamıyoruz artık.

Sadece Zonguldak’ta değil, tüm kent merkezlerinde toplu halde dolaşan başıboş hayvanlar ciddi bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor.

Allah korusun bir çocuğumuzun canı yansa Belediye yatırımları ile acımızı dindiremeyiz.

Bizim Belediye Başkanları halkın öncelikleri konusunda mazeretlerin arkasına ustaca sığınma mühendisliği ile kendilerince siyaset yaptıklarını zannediyorlar.

Bu iş Zonguldak Valisi Mustafa Tutulmaz’ın işi değil biliyoruz.

Ama bir can yanmadan geçici de olsa bir çözüm üretilmesini bekliyoruz.

Ve çocukların sabah karanlığında yaşadıkları okul telaşını gündeme getiren Dilek Sümer Demirel’in dediği gibi; Ya çocukların tekli eğitime bir an evvel geçmesi için çalışmaları hızlandırılsın yada sokak lambaları yanmaya devam etsin…

Ucuz işler!

Kömür fiyatları artarken ve kömür tedariğinde büyük sıkıntı yaşarken 4 Aralık Madenciler Günü’nü ne güzel kutladık değil mi?

Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) işçi açıklarını gideremiyoruz, kömürü çıkaramıyoruz.

Bizi yöneten politikacılarımız TTK Genel Müdürü’ne “Proje yap, işçi aldıralım” diye top atıyor.

Arkasından, “Şu işçiyi şuraya, bunu buraya aldır” diyor!

Özel Maden Ocakları (Rödövanslı sahalar) TTK’ya ödedikleri kira bedeli kadar yatırım/istihdam şartı konulmasını istiyor.

Yine bizim politikacılar Ereğli’deki bir tersanenin ihalesiyle uğraşıyor!

Sosyal medyada el sıkışma fotoğraflarında yarışıyorlar.

Ruhsatsız maden ocakları yıllardır kanıyor.

Bürokratlar yasal olarak yapması gerekeni yapıyor.

Bölge insanı, Ankara’ya gönderdiklerinden çözüm bekliyor.

Kentin sorunlarıyla ilgileniyor’muş’ gibi ‘mış’ gibi yapıyorlar ya…

Vallahi öyle sıkıldık ki bu ‘muş’lar, ‘mış’lerden…

2 A4 kadar 4 Aralık Madenciler Günü kutlamalarından…

Kentin istihdamına, geleceğine yönelik bir iş yapmadan dönemleri doldurdular.

Yine bir sandık daha önümüze geliyor!

İşimiz gücümüz ‘goy goy’, ‘loy loy’

Ne güzel dile getirmiş “Bu kente benim nasırım var. Geleceğini tartışalım. Zonguldak’ın sonunu iyi görmüyorum” uyarısında bulunduktan sonra bir mağazasını kapatmak zorunda kalan iş insanı Yusuf Yılmaz;

*

Ahh be madenci kardeşim.

Şimdi sana övgüler yağdırıyoruz ya,

İnanma, bu adamlara!

Sen ekmeğini, yüzlerce metre yerin altında, ölümle burun buruna, toprağı eşeleyerek kazanırken, biz simsarlar, cakallar, tefeciler, siyasetciler, ticaretciler, sözüm ona sivil örgütçüler ve mühim, mühim adamlar, senin sırtından geciniyorlar.

Hem ne gecinme, ne kolay, ne ucuz işler.

Tak bir baret, üç beş dakika poz ver.

Bir kac demec, has madenci, öz madenci oluver.

Madenci adına, makam iste, mevki iste, yer iste.

Kurum batmış, madenci ölmüş, yöre kaybetmiş, kimin umurunda.

Madenciye selam, bedavadan gecinmeye devam...