Kot farkı, rant Katı!

Türkiye, deprem gerçeği ile çok acı bir şekilde yüzleşti.
Türkye, imar affı ile vatandaşına mezar hazırladığı gerçeği ile yüzleşti.
Türkiye, doğaya rağmen değil, doğa ile birlikte hareket etme gerçeği ile yüzleşti.
Türkiye, kuralları yamultarak ranta çevirmenin bedelini çok ağır ödedi.
Ateş düştüğü yeri değil, hepimizi yaktı.
Deprem bölgelerine Zonguldak’tan belediye başkanları gidiyor.
Bazılarını samimi bulmuyorum. 
Bilhassa bakanların olduğu bölgelerde gezinmeleri insan vicdanının kabul edeceği bir şey değil.
Bu konuya bir ara değiniriz.
Ama tüm Belediye Başkanları yasal kılıflara uydurulmuş ancak helal olmayan imarların insanlara nasıl mezar olduğunu görmeli.
Hani kendilerinin de yaptığı işlerden söz ediyorum.
Göz yumdukları yeni yapı mezarlarından!
Kot farkı diye verilen katlardan!
Kütle yoğunluklarının artırıldığı beton yığınlarından!
İmar rantının kılıfı yaptıkları MİA’lardan!
Hani Mimarlar Odası Başkanı Turhan Demirtaş’ın sürekli gündeme getirdiği ‘pilavcılarla’ yapılan planlar…
Sadece Zonguldak Merkez için söylemiyorum.
Alaplı’dan Devrek’e, Filyos’tan Ereğli’ye, Kilimli’den Kozlu’ya…
İmar rezaleti, imar felaketi yapılarla dolu.
Allah korusun Zonguldak’ta olası bir depremi düşünmek bile istemiyor insan.
Kamu binalarımızın çoğu dere kenarında!
Belediye binası dahil!
Ya Zonguldak Valiliği’nin zemini!

 

Bakınca görüyorsun!

İmar rantının olduğu şehirlere bakınca anlıyorsun!
İmar rantını veren Belediye Başkanlarının yaşantısına bakınca Kıbrıs’dan-Batum’dan görüyorsun!
İmar rantını veren devlet memurlarının yaşantılarına bakınca Amerika’dan görüyorsun!
Doğu Anadolu coğrafyasında yaşanan deprem, bize ilahi düzeni de hatırlatıyor.
İmar rantları ile peşkeş çekilen insan hayatı, alanı da vereni de vuruyor!
Bumerang gibi!


Dağlar, arza çakılan çivilerdir!
Yapı Mühendisliği alanında uzman ve aynı zamanda önemli bir düşünce adamı olan Prof. Dr. Sadettin Ökten, katıldığı bir Youtube kanalında ideal şehirleşmenin nasıl olması gerektiğini öyle güzel anlatmış ki;

Ovalara yerleşmeyeceğiz. Ovalar ziraat için!
Bunun dini kaynaklarda karşılığı da var.  Jeolojik kaynaklarda karşılığı var. 
Bu arada hakkı yenen bir meslek grubundan size söz edeceğim. Geo-teknik mühendisleri. Hiç ortada yoklar. Halbuki mevzu onların mevzu. Nedir o derseniz, zemin mekaniği (soil mechanics)... 
Jeologlar alttaki kayaya kadar gelirler. Ondan sonra bir zemin var. 30, 40, 60 metre… O Geo-teknik mühendislerinin işidir. Televizyonlarda onlardan hiçbirini görmedim!
Madde bir; ovalara yerleşmeyeceğiz. 
Dağlara, yamaçlara çıkacağız. 
Niye? Kitab-ı İlahi’de de Hitab-ı İlahi’de de bize beyan buyurulan hususlardır.
‘Dağlar, arza çakılan çivilerdir’
İkincisi hafif bina yapacağız. 
Bunun için ahşap, çelik kullanacağız. 
Betonarmeyi mümkün mertebe karf-ı nazar etmeyeceğiz. 
Kerpici kullanacağız, az katlı bina yapacağız. 
Yayılacağız… 
Yayıldığımız zaman tabiatla ilişkiyi koparmamış olacağız. Yayılacağımız zaman sema ile ilişkiyi koparmamış olacağız. Gözümüzün önünde hail olmayacak dağları görmemize karşı, ufku görmemize karşı…
Tuluğu ve Bulüğu’lu görmeye çalışacağız

Romantizme mi kaydınız diye sorabilirsiniz. 
Evet romantizme kaydım. 
Çünkü; yaratılmış kainatı görmek, Tuluğu ve Bulüğu’lu temaşa etmek bize manevi bir haz verir. Modern, estetik bunlardan haz etmez. 
Ufkun resmini yapan ressamı seçer. 
Ben de diyorum ki; 
Kul ressamı seçme, o hadisenin esas Vâzııhını seç!

*

Buradan sizlerle paylaştık ama mutlaka dinleyin derim...