Sil gitsin müdürüm defterinden..

'Yazmayayım, yazmayayım' diyorum ama, o kadar çok haddini bilmez var ki...

İnsanın sabrının sınırlarını zorluyorlar adeta.

Sözde arkadaşlık var...

Dostluk var...

Ama hatır, gönül, vefa hak getire.

Gazetecisin, işini yapıyorsun, yanlışa 'yanlış', doğruya 'doğru' diyorsun.

Mesela, arkadaşın avukat, mühendis, doktor, garson olduğunda ve işini yaptığında kızmıyorsun.

Ama arkadaşın gazeteci olduğunda ve işini yaptığında kızıyorsun.

Öyle ki 'seni eleştirdi' diye silip atıyorsun hayatından.

Son zamanlarda bu tür sorunlar yaşıyorum.

Kimi kendisini eleştirdiğim için, kimisi belediye başkanını eleştirdiğim için bana gönül, koyuyor, küsüyor, darılıyor, arkadaşlığını bile bitiriyor.

Peki, neden?..

İşimi yaptığım, eleştirdiğim için...

Hatta arkadaşlığımız çeyrek asıra dayanan bir dostum, sırf oturduğu makam nedeniyle kendini eleştirdiğim için 'Seyfi'yi defterden sildim diyor.

Hatta hızını alamıyor bu çeyrek asırlık dostum, 'yerin kulağı var' demeden odasında yüksek bir ses tonuyla, 'Aleviler adam satar' deme edepsizliğinde bile bulunuyor.

Öyle yüksek tonda söylüyor ki, 'Aleviler adam satar' sözünü, sesi belediyenin koridorunda yankılanıyor.

Oysa bu ardaşımızın etrafında onlarca Alevi dostu var.

Hatta beni arayıp, 'müdür iyi adamdır, üzerine fazla gitme' diyen Alevi dostlarım oldu.

Yıllarca yanında çalışan, yeri geldiğinde eşini, çocuklarını emanet ettiği ve uyguladığı mobbing sonucunda belediyeden istifa eden kişi de Aleviydi.

Arkadaşımızın bizlerle yaşadığı kişisel sorunları mezhep üzerinden ele alması ve tüm Alevileri hedef alan sözleri hiç hoş değil.

Ayrıca, bu arkadaşımız 'kimin kimi sattığını' çok merak ediyorsa, istediği zaman oturup yüz yüze konuşuruz.

Ama şunu çok net bir şekilde söylüyorum, eğer benim adım Seyfi Boyraz'sa, 'Aleviler adam satar' sözünü o müdüre yedirmek de boynumun borcu olsun.

Bu saatten sonra hiçbir arkadaşım da, 'onu yazma, bunu yazma, şunu yazma' diye beni aramasın. İsteyen arkadaşlığını, dostluğunu bitirebilir.

Gazeteciliğin ne kadar zor, ne kadar vefasız bir meslek olduğunu sanırım şimdi daha iyi anlamışsınızdır.

Sırf işimi yaptığım için bu tür muamelelere maruz kalmak, dost, arkadaş ve hatta akraba kaybetmek beni gerçekten çok üzüyor.

'O arkadaşım, bu akrabam, şu arkadaşımın akrabası, bu akrabamın arkadaşı...'

Onu yazma...

Bunu yazma...

Şunu yazma...

Bu 200 binlik şehirde nasıl işimizi yapacağız.

Kime dokunsak bir akrabamızın, bir arkadaşımızın, bir dostumuzun tanıdığı çıkıyor.

Muammer Avcı, milletvekili olmadan önce arkadaşımdı.

Selim Alan, belediye başkanı olmadan önce arkadaşımın eniştesi, eşinin de bacanağıydı.

Tahsin Erdem, belediye başkanı olmadan önce arkadaşımdı.

Eylem Ertuğrul, da milletvekili olmadan önce tanıdığım, değer verdiğim bir dostumdu.

Listeyi uzatabilirim.

Şimdi bu isimlerle eski samimiyetler, eski dostluklar ve arkadaşlıklar bitti.

Neden mi?

Gazeteci olduğum ve yeri geldiğinde eleştirdiğim için.

Bu isimlerden inanın bir tanesi bile arayıp, 'yahu arkadaş neden beni eleştiriyorsun' demedi.

'Yanlış yazıyorsun' demedi.

'Eleştirilerinde haksızsın' demedi.

Hepsi sessizce bir bir uzaklaştı.

Şimdi gerçekten çok merak ediyorum;

Ben mi değiştim?

Yoksa makam, mevki sahibi olan bu arkadaşlarım mı?

Çeyrek asırlık arkadaşım, sevgili müdürüm, ben alıştım dost, arkadaş kaybetmeye. Maalesef mesleğimizin acı gerçeği bu.

Sürekli dost kaybedip, düşman kazanıyoruz.

Onun için müdürüm, sil gitsin Seyfi'yi defterinden...