Eden bulur anlamında kullanılan Farsça bir cümledir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çık sık kullandığı bir cümledir “Men dakka, dukka!”


Günümüz Zonguldak siyasetini de anlatan anlamlı bir hikayesi vardır.

Halife Harun Reşit’in bir bahçesi varmış. O bahçesinde de çok sevdiği bir de gülfidanı.

Bir gün bahçıvanına şöyle demiş; “Bu fidana gözün gibi bak! Güzel bir gül tomurcuklanıp da açıldığında bana haber ver.”

Bahçıvan geceleri bile gider, kontrol edermiş fidanı.

Bakışlarından bile sakınır, üzerinde titrermiş.

Geceleri rüyalarına girdiği bile olurmuş.

O da sevmeye başlamış fidanı. Tomurcuklar çıkmaya başlamış.

Hele bir tanesi varmış ki, diğerlerinden çok daha güzelmiş.

O güzelim tomurcuk açmış ve insanın bakmaya kıyamayacağı kadar güzel bir gül oluvermiş.

Bahçıvanın kalbi pır pır atmaya başlamış, içi içine sığmaz olmuş.

“Hemen gidip halifeye haber vermeliyim” diye düşünürken, kuşun birisi o gülün üzerine konup, başlamaz mı yapraklarını gagalamaya!

Bahçıvan bağırmış kuş kaçsın diye.

Yerinden ok gibi de fırlamış.

Ama nafile! Mahvolmuş o nadide çiçek.

Nasıl haber versin halifeye?

Nasıl izah etsin?

 “Yalan söylemiyorum ya” demiş bahçıvan.

“Gider anlatırım durumu olduğu gibi.”

Varmış Harun Reşit’in huzuruna.

Anlatmış durumu gözyaşları içinde!

Halife büyük bir olgunluk içinde dinlemiş ve tek bir cümle sarf etmiş: “Men dakka dukka!”

Ayrılmış huzurdan bahçıvan.

 Aradan zaman geçmiş.

Bir gün, görmüş ki, o kuş bir yılanın ağzında can vermiş.

“Allah’ım sen ne büyüksün” demiş ve soluğu halifenin yanında almış.

Durumu anlatmış.

Halifenin dudaklarında yine aynı cümle; “Men dakka dukka!”

Aradan bir süre daha geçmiş.

Bahçıvan bahçede yürürken o yılan ayağına dolanmaz mı?

Kendisini sokacağından korkan bahçıvan, kafasını bedeninden ayırıvermiş yılanın elindeki kürekle.

Gene halifenin yanına koşmuş.

Anlatmış durumu ve gene aynı cevabı almış: “Men dakka dukka!”

Eyvah demiş bahçıvan!

Edip de, bulma sırası bana geldi!

Gerçekten de öyle olmuş.

Bir zaman sonra, bahçıvan hiç istemeden kendisinden beklenmeyecek kötü bir iş yapmış.

Halife de onu cezaya çarptırmış.

Çarptırılmış çarptırılmasına, ama gel gelelim bizim bahçıvan yerinde duramaz, zıplar durur, bas bas da bağırırmış.

Bir tek şey istermiş ısrarla; Halifeyle acilen görüşmek!

Ne dedilerse olmamış ve sonunda çıkarmışlar halifenin huzuruna…

“Sana haksız bir ceza verildiğini mi düşünüyorsun?” demiş halife, “Hayır” demiş bahçıvan.

 “Benim derdim o değil. Ancak bana bunu reva gördüğünüz için, ettiğini bulma sırası size de gelecek. Onu hatırlatayım dedim… Men dakka dukka...”

Sırtına kibir hırkasını giymiş,

Firavun’u aratmayacak kötülüklerle Zonguldak’a hakim olmak  isteyen, mafya dilini kullanan,

İftira atıp rakip gördükleri insanlara itibarsızlaştırma illeti ile yol alan,

Ahlaksız ve çapsız isteklerine boyun eğmeyenlere şantaj yapıp sıçrama taşı olarak kullanan,

Sıranın kendilerine gelmeyeceği zannı ile gözlerini ranta diken, kalpleri mühürlü olanlar var ya…

Hah işte onlara da “Men dakka, dukka!”

Siz istediğiniz vatandaşın parası ile aldığınız işçilere muhbirlik yaptırın.

İstediğiniz kadar gizli kararlar alın.

Kanun tanımayın, millete efendilik yapın, küfür edin, gizleyin, gizlenin…

O lağım sızar, kokusu sizi boğar!