AKBAL Marketler Zinciri Abdulkadir Aktarı ilk kez konuştu...



Pazarcılıktan, Market zincirine ulaşan bir başarı öyküsü...



 



35 Yıl önce ticarete pazarda sergi açarak başlayan Abdulkadir Aktarı ve kardeşleri, bugün Zonguldak'ın en büyük yerel marketler zinciri ağını oluşturdu.



Bu güne kadar kredi kullanmadan ticaret yaptıklarını, kazançlarını iyi planlayarak yatırıma çevirdiklerini anlatan, mütevazi kişiliği ile ön plana çıkan Abdulkadir Aktarı, bilgi birikimini ve şirket olarak hedeflerini Tempo Gazetesi'ne anlattı.



 



Ticarete nasıl başladınız?



Abdulkadir Aktarı: Biz ticarete 1982 yılında pazarcılıkla başladık. Babam TTK işçisi. 1994 yılında Gazipaşa Caddesinde 64 m2 bir market açtık. 2000 Yılında mağazamızı büyüttük. Bilişimin, online sistemlerin gelişmesiyle Türkiye'de de 2000'li yıllardan önce  Türkiye'de ulusal marketlerin elindeydi.



Bizlerde niye yapmayalım ki dedik. Ben de yapabilirim diyenler, azıcık gözünü karartanlar bu işe girdi. Biz de Zonguldak'tan girdik. Gerekli sermaye alt yapımız oluştuktan sonra 2004 Yılında ikinci mağazamızı açtık. 2005-2006 Yılında, üç mağaza daha ekledik, Kilimli, Tepebaşı ve Site olarak. İlk mağazamızın ardından başarılı olunca, kendimize güvenimiz arttı. Sonra mağazalarımızı açmaya başladık. Altyapımızı oluşturduk, elemanlarımızı yetiştirdik. Bu iş sadece sermaye ile olmuyor, çok kaliteli elemanlarınız olması gerekiyor. Elemanlarımızı, kasap, şarküteri ve manav ustalarımızı yetiştirdikçe, parasal anlamda da alt yapımızı geliştirdikçe ilçelere açılmaya başladık. Şu anda 13 mağazamız var.



 



Unlu mamül üretimine geçmeye nasıl karar verdiniz?



Abdulkadir Aktarı: 2010'lu yılların Türkiye'de unlu mamüllerle ilgili marketlerin bir yönelimi oldu. Biz de Zonguldak'ta ilk başta bir üretici firma ile baklava alış-verişine başladık. Fakat, denetlediğimizde glikoz kullandıklarını, temiz, hijyenik olmadıklarını gördük. Çok iyi olan markalarında hem bizim mağazalarımıza yetmeyeceğini, hem de bizim düşündüğümüz fiyatlara inemeyeceklerini gördüğümüz için kendimiz üretmeye karar verdik. Orada para kazanmaktan çok manevi bir haz duyuyoruz. Çünkü, glikoz hiç kullanmıyoruz. Glikoz  insan sağlığına çok zarar veriyor. Biliyorsunuz glikoz, mısır şurubundan yapılır. Biz normal toz şekerden şeker şerbeti yapıyoruz. Burada da başarılı olduk.



Glikoz kullanmıyoruz, tereyağlı ürünler üretiyoruz. Bundan da büyük bir haz alıyoruz.  Yine yaş pasta grubumuz aynı. Sağlık Grubunda da galeta çubuk, susamlı çubuk grubu var. Biliyorsunuz bu ürünlerde de ulusal markalar piyasaya çok hakim olmasına rağmen ürettik. Biz manevini hazzı yaşıyoruz, müşterilerimiz de sağ olsunlar ürünlerimizi beğendi.



Gıda koruyucu, glikoz kullanmıyoruz, limon tozu kullanmak yerine limon kullanıyoruz. Hatta bizim ustalarımız bizi uyarıyor. Limon tozu kullandığınız da bazı ürünlerde ürünü parlak gösteriyormuş. Limon kullandığınız da o ürün daha soluk görünüyor, yani görsellik olarak hoş görünüyor ama sağlık acısından iyi değil. Mesela biz, tulumba tatlısı yapmıyoruz. Normal şeker şerbetinden yaptığımızda soluk görünüyor. Glikoz kullandığınızda cilalı gibi duruyor. Bunu müşteriye anlatmak da zorluk yaşıyoruz.



 



Peki maliyetleriniz artmıyor mu?



Abdulkadir Aktarı:  Burada maliyetler işçilik oluyor. Hammadde maliyeti o kadar yok. Biz perakendeci olduğumuz için yüksek karlar bizi şaşırtıyor. Bize normal karlar yetiyor.



 



Zonguldak'a kaçak et girişi oluyor, at eti satan kasaplarda oldu. Siz et'i nasıl temin ediyorsunuz?



Abdulkadir Aktarı: Bizim iki adet soğutuculu kamyonumuz var. Zonguldak'ta yerel üretici bizim kapasitemize cevap veremediği için Türkiye genelinde Amasya, Çankırı, Ankara gibi hayvancılığın yaygın olduğu bölgelerde 150-200 başlık işletmeler var. Bu konuda bizim bir ekibimiz var. Her et alışımızda çekimlerini dahi yaptırıyoruz. Şu anda bizim kadar et işinde hassas olan yok. Entegre tesislerinden et almıyoruz. Belki eti çok iyi olabilir ama bizim kurduğumuz ekip gidip hayvanı görecek. Canlı hayvan önümüzden yürüyerek geçecek. O hayvanları alıyoruz, o ilin mezbahalarında kesip araçlarımızla soğuk zinciri kırmadan Zonguldak'a getiriyoruz. Sığır eti almayız mesela, dana eti alırız. Bu konuda çok hassasız.



 



AKBAL, bu başarıyı neye borçlu?



Abdulkadir Aktarı:  Çok çalışmaya... Sadece işimize odaklanırız. Bizim kesinlikle kredi kapılarımız kapalıdır. Kredi almayız. Bekleriz, sabrederiz... Bir yatırım mı yapacağız? Bekleriz... Bu gün yapmayız 5 sene sonra yaparız. Bizden en büyük şikayetçi bankalardır. (gülüyor)



 



İhracat yapmayı planlıyoruz



Son 10 yıl içinde yaşadığınız büyümenin hormonlu olduğunu düşünenler de var...



Abdulkadir Aktarı:  1982 Yılından beri çalışıyoruz. Zonguldak'ı biliyorsunuz. Geçmişte de iflas eden bir kaç arkadaşımız oldu. Gidin bakın, hep bankalara kapılmışlardır. Hormonlu dediğiniz büyüme aslında bizim bankalara vermediğimiz paralardır. Çevremizdeki işadamlarına bakın çoğunun iflas nedeni bankalardır. Bizim elimizde olan güç de bankalara vermediğimiz paradır. Farkımız odur...



Plansız ve zamansız yatırımlarla bankalara kaptırılan paralar iflas ettirir.Bankalara vermediğimiz paralar Zonguldak'ın sermayesi olarak kaldı. Ve Zonguldak'ta dolaşıyor bu para...



Çaycuma'da 10 dönüm arazi üzerine, 5 dönüm kapalı alanda yeni bir fabrika kurmaya hazırlanıyoruz. Unlu Mamüller üzerine... Devletten de teşvik aldık... Hibe aldık. Hükümetimizden de Allah razı olsun... Bir yıl sonra 100 işçi ile faaliyete geçecek inşallah...



Soğuk hava depolarımız orada, Unlu Mamüller üretimi orada olacak. Hatta Batı Karadeniz Bölgesine açılmayı, hatta ihracat yapmayı planlıyoruz. Bir ay içerisinde inşaata başlayıp bir yıl içinde de bitirmeyi planlıyoruz. Gece gündüz çalışıyoruz. Benim yaşıtların şu an yazlıklarda dinleniyor. Bu sene hiç tatil yapmadım. (Gülüyor)



 



Ayrıca pastane olarak marka oluşturacak mısınız, yoksa AKBAL marketler zinciri içinde mi olacak?



Abdulkadir Aktarı:  Büyükşehirlerde yani İstanbul ve Ankara'da pastane düşünüyoruz aslında. Unlu Mamüllerde düşüncelerimiz büyük. Yurtdışına da açılmayı da planlıyoruz. Çünkü, bu sektörde büyük bir açık görüyoruz.



Mesela Fas'ı gezdik. Oralarda unlu mamüller olarak büyük bir açığı gördük. Afrika ülkelerinde çocuklarımızda yetiştikçe, o bölgelere de Allah nasip ederse gitmeyi düşünüyoruz.



 



Zonguldak'ta ilk defa AVC yapılacak



 Biraz da inşaat projelerinizden söz eder misiniz?



Abdulkadir Aktarı:   Şu anda bir site yapıyoruz. Tek bina yapmıyoruz. Şu anda Bahçelievler mahallesinde 130 konutluk bir site inşaatımız var. Bir de AVM'lerin geleceğinin parlak olmadığını düşünüyoruz. Çünkü bir doyum var. Bunun için de bizlerde AVC'ler yapmayı düşünüyoruz. Yani Alış-veriş Caddeleri yapıp, o caddeyi cazip hale getirip alış-veriş sokağı olacak. Bahçelievler'deki projemiz bittiğinde göreceksiniz. Çok geniş caddeleri olan alış-veriş caddesi olacak. Yaşam alanları olan, cafeteryaları, marketleri olan, insanların nefes alabileceği alanlar oluşturmak istiyoruz. 2 Yıl sonra da bu projeyi bitirmek istiyoruz.



 



MÜSİAD, Ufkumuzu açtı!



Bu iş ufku nereden geliyor, bu konuda danışman yada ekipleriniz var mı?



Abdulkadir Aktarı:   MÜSİAD üyesiyiz. MÜSİAD'da yurtdışı gezilerimiz oluyor. Zaman zaman toplantılara katılıyoruz. Ufkumuzu açıyoruz. Yerel olarak düşünmüyoruz. Biz den daha iyi projeleri olanlarla oturup kalkıyoruz. MÜSİAD'ın konferanslarına, toplantılarına katılıyorum. Bize yakın iktisatçı profesörlerle görüşüyoruz, makaleler okuyoruz, fikir alış-verişi yapıyoruz kendi çapımızda. Ben lise mezunuyum.(Gülüyor) Kendi çapımızda kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz. MÜSİAD'ın bu anlamda çok faydasını görüyoruz. MÜSİAD'a üye olmamızın sebebi ufkumuzu geliştirmek...Türkiye'nin her bölgesindeki işadamları ile bir arada olabiliyoruz. Farklı sektörleri öğrenebiliyoruz. Çaycuma'da unlu mamüller fabrikası açmamızın sebebi de MÜSİAD'ın ufkumuzu açmasıdır.



Devlet de önümüzü açıyor. Yetkililer, belli bürokrat, yatırımcının önünü açmak için fikir veriyor, bürokratlarda ufkumuzu açıyor.



 



Rusya'ya Karadeniz ülkelerine Anadolu'dan açılan en yakın sınır kapısıdır Zonguldak



Zonguldak'ın her geçen gün geri gittiğini, ekonomisinin iyi olmadığını söylüyoruz, moralimiz bozuluyor. Siz Zonguldak'ı nasıl görüyorsunuz, tespitleriniz nedir?



Abdulkadir Aktarı:   Zonguldak'ın bir kaç problemi var. Birincisi; Maden bölgesi olduğu için göçmenler var. Bende mesela Rizeliyim. Dedem 1935 yılında göçmüş gelmiş. O göçüp gelenler burayı hep gurbet görmüşler, bir gün gideceğiz diye al-sat yapmışlar, günlük ticaretler yapmışlar.  Yatırıma dönmemişler. Farkındaysanız Çaycuma, Devrek ve Gökçebey'deki insanlar uzun vadeli yatırımları daha iyi yapmışlar. Çanakçılar, Yurtbay gibi. Ama bizim doğu Karadenizliler uzun vadeli düşünmemişler. Biz artık üçüncü kuşak oluyoruz. Biz artık kendimizi Zonguldak'ın bir parçası olarak gördüğümüz için burada bir şeyler yapmayı düşünmeye başladık. Bir de 60 bin kişinin çalıştığı madenlerden dolayı,  insanlar diyordu ki, niye yatırım yapayım. Ne götürürsem satılıyor. O çekimi vardı madenlerin. İnsanlar riske girmiyordu. Ama o bitti, insanlar ne yapabilirim demeye başladı.



İkincisi de şu; hep ihmal edildi Zonguldak. Esasında şöyle bir şey var; Siyasetçilerinde, bürokratlarında bunu çok iyi seslendirmesi lazım. Rusya'ya Karadeniz ülkelerine Anadolu'dan açılan en yakın sınır kapısıdır Zonguldak. Fakat karayolumuz eksik. İstanbul'da da limanlar dolu. Şimdi Filyos vadi projesi ile onu çözmeye çalışıyorlar. Özal zamanında bu üniversitenin tespitiydi çok da doğru bir tespittir. Anadolu'nun Rus Cumhuriyetlerine açılan en yakın sınır kapısı Zonguldak ve limanıdır. Sadece yolları yok. Demiryollarını zamanında kurmuşlar ama güzel bir karayolu ile bu ulaşım problemini çözemedik. Karayolları ağımıza bu sınır kapısından bakarsak Zonguldak çok daha hareketlenir, sanayide oluşmaya başlar.



Bakın Ereğli'de ERDEMİR'de demir çelik var, yan sanayi Çankırı'da... Ereğli'de yok, yeni yeni oluşmaya başlıyor. Zonguldak'ın geleceğini çok parlak görüyorum.  AK Parti hükümeti tüm Türkiye'nin neredeyse tüm karayolu ağını tamamlandı. Ama bizim Ereğli yolumuz hala daha olmadı. Karayolu deyip geçmeyin. İstenilse İstanbul'un bir ilçesine gidiyormuşsunuz gibi İstanbul Zonguldak'a gelir.



 



Don kişot da olmayın, ürkek kalmayın!



Gençlere, girişimci olmak isteyenlere tavsiyeleriniz var mı?



Abdulkadir Aktarı: Çok çalışsınlar...  Gençler çok iyi okuyacaklar. Eğer iş hayatına atılmak istiyorlarsa, İktisadı, parayı, insan yönetimini çok iyi bilecekler. Bunu sınıf geçmek için değil, bilmek için okuyacaklar. Dili öğrenecek. Çünkü artık 2023'de 500 Milyar Dolar Dış Ticaret yapılacak, bu ülkenin hedefi o... Gençlerin, bu dili İngilizlerin değil, dünya dili olduğunu bilmeleri gerekiyor.



Para yönetimini, İktisat yönetimini ve insan yönetimini çok iyi öğrenmeleri gerekiyor. Bir de kendi kültürleri, medeniyetlerini almaları gerekiyor. Çok da çalışılırsa gelecek Zonguldak değil, Türkiye'nindir. Ben buna inanıyorum. Ama kendi medeniyetlerinden kopmamaları gerekiyor. Batı'nın çıkarcı, bencil, kapitalist mantığına da sığınmadan, dürüstçe, çok çalışkan olarak, eğitimli gençlerin gelecekte ülkemizi uçuracağını düşünüyorum. Ve bizim ülkemizde bu potansiyel var. İyi üniversitelerimiz, idealist hocalarımızda var. Geleceğe güveniyorum. Kendi medeniyetimize sarıldıkça bizim çocuklarımız geçmişin akıncıları şimdinin iş adamları olacak. Geçmişte akıncılar kılıçla gidiyordu, şimdi iş adamları ama kökleri olan iş adamları gidiyor... Ama batı'nın kültürüyle yetişmiş olanlar iş adamı olamaz. Onlar bir yat alır, bir kat alırlar, yatar aşağıya giderler... Ama medeniyetine sarılan insanlar ülkesini geleceğe taşırlar...



 



Sizce, riske girip bir türlü başarılı olamayan iş adamları nerede hata yapıyorlar?



Abdulkadir Aktarı: Önce ufuklarını geliştirsinler, kültür turlarına çıksınlar. Don kişot gibi çok büyük yatırımlara girmek doğru değil, çok ürkek, korkak da olmasınlar.  Yani diyelim ki, 50 liralık sermaye varsa 500 bin liralık işe girmesinler... Ama 50 bin lirası varsa 70-80 bin liralık işe girsin, biraz da risk alsınlar. Ama çok büyük risk alırlarsa da bu kez yasal tefecilerin eline düşerler. Mahvolup giderler... Şimdi bir kısım arkadaşlarımız çok büyük riskler alıyorlar mahvoluyorlar. Kazanan kim oluyor? Bankalar... Bir kısmı da çok ürkek, çok kabuğuna çekilmiş, sermayesi var, gücü var. Çok ürkek olmaya gerek yok, risk almak gerekiyor. şöyle bir denklem var. Rızık, riskle gelir. Risk alan rızık alır. Risk almayan rızık almaz. Riskte alacaksın. Ama o ilkokul kitaplarında okuduğumuz don kişot gibi 10 liralık parayla 100 liralık bir işe girip "Allah verir bir kolaylığını demeyeceksin".  Sabır edeceksin, hedef koyacaksın, kısa, orta ve uzun vadede hedefin olacak. Şimdi ben diyebilir miyim ki; Önümüzdeki 5 yılda tüm Türkiye'de mağaza zincirim olacak diye. Yok olur giderim. Ama önümüzdeki 10 yıl içinde Batı Karadeniz Bölgesinde zincirleşeceğim dersem mantıklı olabilir. Ama hepten de kabuğuma çekilirsem küçülür giderim.



 



Her geçen gün ulusal ve yerel marketler yaygınlaşırken, bu riski almak sizi korkutmuyor mu?



Abdulkadir Aktarı:  Korkutmuyor. Onlar büyüdükçe değerleri düşüyor, aşırı rekabetten kaliteyi düşürüyorlar. Biz orta sınıf ve üstüne hitap ediyoruz. Orta sınıf ve üstü de kaliteli meyve-sebze almak istiyor. Güvenli et almak istiyor. Peynirinde, zeytinin de iyisini almak istiyor. Ama onlar çok büyüdükleri için bu sefer tedarik sorunu yaşıyorlar. Mesela her mağazaya zeytin koymak gerekiyor. Bu sefer ne yapıyor?  Ne bulursa alıp koyuyor. Onların büyüklüğü bizim avantajımızdır aslında. Diyelim ki, bin mağazası var. Zeytin almaya kalktığında bu iyi değil, bunu almam diyemiyor ki, ne bulursa mağazasına koymak zorunda kalıyor. Ama ben gidiyorum, kendim belki 10-15 gün zeytin bölgelerini gezip, en iyisini seçip, alıp depoma koyuyorum. Müşterime de en iyi hizmeti de veriyorum.



Ama onlar bunu yapamıyorlar. Onlar tedarikçiye şunu diyorlar, daha ilk görüşmede; "Bana şu kadar ürün tedarik edebilir misin?" diyor. Ben ürüne bakıyorum, seçiyorum, beğenmiyorsam almıyorum, başka bir ürüne bakıyorum. Ben önce ürünü beğenirim sonra fiyatına bakarım. Ürün iyi değilse fiyatını bile sormuyorum.



 



FETÖ alçak bir vatan hainidir...



AKBAL'ı FETÖ ile birlikte anmak istediler Zonguldak'ta...



Abdulkadir Aktarı: FETÖ alçak bir vatan hainidir.Vatana ihanet etmiş terör örgütüdür. Biz Devlet baba diyerek yetiştik. Devlet'i baba görmüşüz. Bu ise vatana ihanet etmiş örgüttür. Abdest alarak, namaz kılarak Allah diyerek vatanına ihanet etmiş, hain bir örgüt.



2014 Yılı öncesinde 17/25 Aralık öncesinde tüm alnı secde gören insanlar gibi bunları da mütevazi, kendi halinde, muhafazakar insanlar olarak görüyorduk. Sonuçta alnı secde gören insanlar...  Ama 17/25 Aralık'ta hainliklerini gördük. Selamı kestik, kapımızdan da kovduk. Şiddetle de kınadık. Tartışmalarımızda onları kırdık, ilişkilerimizi de kestik. Çünkü vatan hainliği bu, başka bir şeye benzemez. İnsanın en çok zoruna gidende o, yanlış yaparsınız ama burada vatana ihanet edenler adamlar var. Meclise bomba atmış bir adamla anılmak insanın canını yakıyor ama insanlar konuşuyor. Bir insan hırsızlık yaparsa affedilir, yalan söylerse affedilir, kumar oynarsa affedilebilir, içki içerse affedilebilir. Ama, vatan hainliği affedilir mi? Memleketine, Devletine, vatanına, milletine adam ihanet ediyor affedilir mi böyle bir şey. Allah Recep Tayyip Erdoğan'a sağlık versin. Çünkü, bunları temizlemesi gerekiyor. İfadelerine bakıyoruz, tarla bakmaya gitmişler... Yalan söylüyorlar, yurtdışına kaçıyorlar. Ergenekon'da Mehmet Ağar'ı tutuklayacaklardı, Mehmet Ağar kaçmadı ülkesinden. Mehmet Ağar ne dedi; Devletin bana verdiği görevi yaparım, bugün ceza verirse yatarım" dedi. Bunlar ülkelerinden de kaçıyorlar.



Pazarcılık günlerinizde unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?



Abdulkadir Aktarı: Çok var aslında. (Gülüyor) Ama bunlara girmeyelim. Ama şu var; Pazarcılık günlerimizde daha mutluyduk. Yani kazandıkça sosyal yaşantımız azıldı. Pazarcılık zamanımızda akşam 17.00'de sergiyi kapatıyorduk, haftanın iki günü hiç işimiz yoktu. Ailelerimizle pikniklere gidiyorduk. Şimdi hiç boş günümüz yok. Pazar günümüzde de mağazalarımızı denetliyoruz. Çalışıyoruz...



 
Editör: TE Bilisim