Saadet Partisi İl Divan toplantısı Dedeman Otel'de gerçekleştirildi.

Yoğun katılım olduğu Danışma toplansında İl Başkanı Burak Erol, AK Parti iktidarını eleştirirken, yaşanan ekonomik gelişmelerin 2001 yılının tekrarı olduğunu söyledi.

Erol, şu görüşlere yer verdi;

Kıymetli divan , davamızın yılmaz savunucuları , değerli teşkilat mensuplarımız,  basın emekçileri  ve saygıdeğer misafirler, hepinizi hürmetle muhabbetle en derin kalbi duygularımla  selamlıyorum .  
Aralık ayı il divanımıza hoş geldiniz sefalar getirdiniz .
İstiklâl Marşı’nı okurken koskoca tarihimiz gözümüzün önünde canlanır. Bugünümüzü özetler ve geleceğimize ışık tutar. Tüm sömürgeci Batılılara karşı, milletimizin özgürlük ve bağımsızlık manifestosudur: “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım!”
İstiklâl Marşı’nda milletimizi canlı ve dinamik tutan güç, heyecan ve cevher tanıtılır: “Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. / Ulusun, korkma nasıl böyle bir imanı boğar?”
İki gün sonra Mehmet Akif’in 85. vefat yıldönümü... Ayrıca, 2021 yılı baştan sona “İstiklâl Marşı’mızın Kabulü’nün 100. Yıldönümü” olarak değerlendirilmesi planlanmıştı. İsterseniz, eğitim gören evlâtlarımızı bir yoklayın. Varlık yokluk mücadelesi verdiğimiz, zorluk ve sıkıntılı günlerimizi aşmamızın anılarını yaşatmak için yazılan İstiklâl Marşı’nın manasından ne ölçüde haberdarlar? Bizi tarih sahnesinden silmeye azmetmiş Haçlıların tuzaklarına karşı uyanıklar mı?
Bilelim ki; “Su uyur, düşman uyumaz.” İbni Haldun, “Suyun suya benzediği gibi, gelecek de geçmişe benzer” der. Yaşadıklarımızdan ders alıyor muyuz? Şeyh Edebali’nin, “Geçmişini bil ki, geleceğe sağlam basasın” sözünü unutmayalım.

Çok kıymetli katılımcılar ; kendi değerlerinizi yeşertebilmek için harekete geçmemişseniz, mevcut sisteme teslimiyet gösterir ve yolsuzluğu, rekabeti, çıkarcılığı, yağcılığı meşru görmeye başlarsınız. Ne yazık ki kardeşlerimiz 20 yıl gibi uzunca bir süre iktidarda kalmalarına rağmen ne ekonomik refah sahasında ne de kültürel mirasımızın yeniden inşası noktasında halkın beklentilerine bir cevap verebildiler. Adalet vurgusu yaparak gelindi ,  fakat referans adı altında torpilciliği, adam kayırmayı meşru göstererek adaleti katlettiler.
Kardeşlerimiz iktidara geldiklerinde heyecana kapılıp türlü türlü vaatlerde bulundular , ancak makam koltuğuna oturan kişilerin vicdanlarındaki özü koruyabilmeleri sanıldığı kadar kolay değildi. Nitekim öyle de oldu , kardeşlerimiz koltuğun büyüsüne kapıldılar ve İslam’ın öngördüğü sadeliği reddedip lüks ve şatafatlı hayatları ile gündeme gelmeye başladılar. Halkın karşısına geçip iç ve dış sorunlara karşı çözüm arayışında olduklarını dile getirdiler  , fakat arka tarafta küresel güçlere boyun eğip taviz üstüne tavizler verdiler. Öz kaynaklarımız üzerine kurulan tuzaklara imkân tanıdılar ,  tarım ve hayvancılığı bitirdiler, tohum anlaşmasına onay verip, bizi GDO’lu ürünlere mecbur bıraktılar.
İktidarı destekleyen kardeşlerimiz, gördüklerine değil görmek istediklerine inandılar ve körü körüne taraftarlık yapmaya devam ettiler. Oysa hataların yapıcı bir eleştiriye tabi tutularak analiz edilmesi büyük bir katkıdır ve teşekkürü hak eder. Fakat kardeşlerimiz bir kişiyle, bir partiyle, bir grupla, bir cemaatle yakınlık kurmuşlarsa hemen fanatikleşiyor ve insanları biz ve ötekiler üzerinden değerlendirerek çatışmacı bir dil kullanıyorlar. İslam toplumlarının içinde bulunduğu vahametin en büyük nedeni işte bu ayrıştırıcı dildir, yani ötekileştirme sorunudur. Biz ilk evvela bu dili terk edip, kardeşlik ekseninde bir araya gelmek zorundayız. Yoksa düştüğümüz yerden kalkabilme şansımız olmayacaktır.
İşsizlik had safhada, tarım yok edilmiş. Çiftçinin gelir kaybı yüzde 40, çalışanlar emeğinin karşılığını alamıyor. Suni ekonomik büyümeden memur ve emekli pay alamıyor. Asgari ücret olması gereken değerinin çok altında. Yoksul ve açlar süratle artıyor. Gelir dağılımı adaletsizliği dayanılmaz boyutlara ulaşmış.

Ülke olarak yaşadığımız ortam ve şartlar , artık milletimizin emilecek kanının kalmadığını ortaya koyuyor. Pazarda, çarşıda emeklisi, asgari ücretlisi, işsizi, çiftçisi, hayvan yetiştiricisi, küçük işletme sahibi, esnafı isyan halinde. Her gün gelen zamlar milletin iflahını kesmiş durumda.
Vatandaşın , 5 litrelik kanının 4,5 litresini emmiş üç damlasını ağzına damlatıyor. Neymiş yardım yapıyormuş fakir fukaraya. 
İSTER zamanında yapılsın, isterse erkene alınsın; Türkiye tam anlamıyla seçim atmosferine girmiş durumdadır. AKP, ekonomide “geçici bir rahatlama” oluşturarak erken seçim kararı alma arayışında.  Bu atmosferde Saadet Partisi’nin duruşu çok önemlidir. Çünkü Saadet Partisi’nin ayakları Anadolu coğrafyasına basıyor ve elinin altında Türkiye’nin ihtiyacına cevap verecek oranda kadrolar var.
AKP’nin ekonomik politikaları iflâs etti. Ülkeyi, hiçbir dönemde görülmeyen kriz noktasına getirdi. Şimdi, yeni modeller denendiği algısı oluşturarak sonuç almaya çalışılıyor. Bu yöntem, ölü yüzü pudralamaktan farksızdır.
BU DÜZEN YIKILMALI
Ülkemizde herhangi bir bakan herhangi bir konuşma yaparken mutlaka “Cumhurbaşkanımızın talimatıyla” veya “Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle” ifadesini kullanıyor. Acaba bakan olmanın birinci şartı bu mudur ! Bakan olma şartlarının birinci maddesi: Herhangi bir yerde herhangi bir konuşma yaparken Cumhurbaşkanı’nın ismini veya sıfatını mutlaka anmak ! Herhangi bir bakan bakanlık makamına atanırken benim adımı veya sıfatımı mutlaka anacaksın diye yemin mi ettiriliyor acaba! Devlet yönetiminde böyle bir yemin ettirme olduğunu sanmıyoruz. Peki, neden bakanlar böyle konuşuyor? Hatta sadece bakanlar böyle konuşmuyor bürokratlar da böyle konuşuyor. Sağlık konusunda konuşan ‘kurul üyesi’ tıp doktorları bile böyle konuşuyor.
 Ülkemiz için yapmaları gereken işleri yapmıyorlar. Bakanlar ülke sorunları için kendi düşüncelerine göre çözüm üretmiyor, sorunlar her gün daha fazla artarak devam ediyor. Kurulan bu  düzende her iş yağcılık için yapıldığından bütün işler gerektiği gibi yapılmıyor, ülke sorunları çözülmüyor.
Adam işini yapmak yerine yağcılık yapıyor makamları paracıkları kapıyor. İşi kim yapacak. Kimse yapmıyor. Devlet yağcılık düzeniyle adeta işlemez hale geldi. Her alanda hak yeniyor. Halkın çoğunluğu yoksul olduğu için kimse bir şey diyemiyor ama Allah görüyor, yenmiş haklar, yapılması gereken yapılmamış işlerden dolayı biriken ahlar bir gün bu yağcılık  düzenini yıkacaktır. 
Bu düzen yıkılmadan devlet de millet de düzlüğe çıkamaz!  
2001 Yılı Tekerrür Ediyor
Değerli arkadaşlar, kıymetli basın mensupları;
Ülkemizin pek çok problemi, insanımızın birçok sıkıntıları, gündemde de epey sıcak başlıklar var. Bu bizi şaşkına çeviriyor, yarın ne olacağını, öbür günün ne getireceğini, iktidarın hangi adımı atacağını bir türlü tahmin edemiyoruz. 
Sözlerimin devamında şunu ifade edeyim; sürekli olarak gündemin bu kadar hareketli ve hararetli olması zaten en büyük sorunlarımızdan birisidir. Bu yönetim tarzına Türkiye ilk defa şahit olmuyor, geçmişte de olmuştu bu kadar sık değildi ama bu benzer hadiseler Özal zamanında da yaşandı. 
İnsanımız, hakikaten yüksek tansiyonlu gündemden yoruldu, bıktı ve usandı. Bu tip hadiselerle ne karşılaşmayı ne de boğuşmayı arzu ediyor. 
7'den 77'ye her vatandaşımızın gözü kulağı kim ne dedi, şu kurum ne açıkladı, bugün neye zam geldi, döviz indi mi çıktı mı; bu haberlerde.
Hatırlayalım, biz böylesine günleri en son 2001 yılında yaşamıştık.
20 yıl sonra, dönüp dolaşıp geldiğimiz nokta; 2001 krizi günlerinin ve aynı gündemlerin adeta 2021 yılında tekerrür etmesidir.
İktidar Ne Yaptığını, Niçin Yaptığını ve Nasıl Yaptığını Bilmiyor
Hakikaten; insanlar artık bırakın yarınını, bir saat sonrasını bile öngöremez haldedir.
Bugünden yarına, hatta sabahtan akşama değişen gündem ve politikalar, en ufak karar alımını dahi herkes için zorlaştırmaktadır.
İktidar kanadının yaptığı her açıklama ve aldığı her karar sonrası, herkes birbirine şaşkınlıkla şu iki soruyu soruyor; "Eee, ne oldu şimdi?" ve "Tamam da, ne olacak şimdi?"
İktidarın akşamdan sabaha, sabahtan akşama ani politika ve karar değişiklikleri, insanımıza büyük maliyetler yüklemektedir.
Politika ve karar değişiklikleri arasındaki açı farkı ise hep 180 derece; bir kere de bizi şaşırtsalar; şöyle 45 derecelik, hadi 90'a da razı olduk, değişiklik yapsalar...
Ama yok... Makas değişikliği hep 180 derece. Bugün ne diyorlarsa yarın tam tersini uyguluyorlar, ertesi gün ise o gün uygulamaya koyduklarının tam tersi söylemlerde bulunuyorlar…
Çok açık ve net anlaşılıyor ki; iktidar ne yaptığını, niçin yaptığını ve nasıl yaptığını bil-mi-yor!
Yüreklerimizi Yaralayan Hadiseler
Şimdi bu soruların cevabı şu acı hadiselerle birlikte düşünülüp, ona göre cevaplansın..
Diyarbakır/Silvan'da oksijen makinesiyle hayata tutunmaya çalışan astım ve bronşit hastası 2 yaşındaki Yunus Emre evladımız...
DEDAŞ, borçlarını ödeyemedikleri için ailesinin evinin elektriğini kesiyor.
Oksijen cihazı çalışmıyor ve bu yavrumuz hayatını kaybediyor maalesef.
İnsanın içi parçalanıyor, Allah'tan da mı korkmuyorsunuz?
Bakın bir başka acı hadise daha.. Bu sefer Kocaeli'nin Körfez ilçesinde yaşanıyor.
6 yıl evvel yolda bulduğu 20 bin lirayı götürüp dönemin belediye başkanına teslim eden temizlik işçisi Celal Serçe, geçtiğimiz günlerde geçim sıkıntısı nedeniyle intihar etti..
Yine Kocaeli/İzmit'te bu kez bir hanımefendi, 3 aylık bebeğinin yanında kendisini evin doğalgaz borusuna asarak intihar ediyor ve bebeğin ağlama sesleri üzerine komşuları fark ediyor.
Ve 13 yaşındaki bir kız evladımızın babasının yanında gözyaşları içerisinde sarf etmiş olduğu şu sözler; "karnımı doyurmak için fazla su içiyorum.." diyor..
Vicdanını kaybetmemiş olanlar için şu sözün ağırlığı yeter de artar!
Allah aşkına; attığınız adımları ve bunların sonuçlarını, girilen vebali birazcık düşünün.
"Komşusu açken, tok yatan bizden değildir." hadis-i şerifini hatırlayın.
"Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, gelir de adl-i ilahi sorar Ömer’den onu" hassasiyetini hatırlayın derim..
Bunları üç beş basit örnek gibi görmek iktidar için zuldür. 20 küsur uçakla itibar arttırmaya çalışmak, saraylarda oturmak, ihtişamlı görünmek ülkenin problemlerinin çözüldüğü manasına gelmiyor. 
Bu arkadaşlar bunu idrak edemediler. Sn. Cumhurbaşkanı’nın “itibardan tasarruf olmaz” ifadesini kullanmasını havsalamız almıyor. 
Bugünkü ortamda Türkiye’de yatırım olmaz, yatırım olmazsa da işsizlik azalmaz hatta bu atmosferde artar. 
Bizim şu an yapmamız gereken en önemli konu; bütün imkanlarımızı ihtiyacımız olan ürünlerin üretilmesi için yatırıma tahsis etmek mecburiyetindeyiz. 
Üretime katkı sağlamayan tüm yatırımlar durdurulmalı. Şu anda üretime katkı sağlamayan yatırımlar, israf yolsuzluk mutlaka engellenmeli.
Ülkemizde o zaman büyük bir potansiyelin olduğu ortaya çıkar. 

MİLLÎ GÖRÜŞ İHTİYACI
BUGÜN, Millî Görüş modelini Saadet Partisi temsil etmektedir. Erbakan Hoca’nın yetiştirdiği kadrolar buradadır. Erbakan Hoca, Saadet Partisi genel başkanı olarak ömrünü tamamladı. “Millî Görüş’ün tek partisi vardır, o da Saadet Partisi’dir. Bundan başka kim, “Ben de Millî Görüşçüyüm” iddiasında bulunursa, palyaçoya döner” vasiyetini yaptı.
Saadet Partisi, 19 yıldır hiçbir devlet yardımı almadan, tamamen ana sütü ve öz kaynaklarından beslenerek bugünlere geldi. Dünyada Millî Görüşçülerden başka böyle destanlık mücadeleyi verebilecek bir topluluk yok. Saadet Partisi, Türkiye’nin sigortası, toplumun teminatıdır. Farklı görüş ve siyasi partilerle bir araya gelebilecek “birleştirici” potansiyele sahiptir.
Omurgasız siyaset anlayışı iflâs etti. Halkın ümit bağladığı dağlara kar yağdı. Şimdi, arazi , Saadet Partisi’nin mesajını anlamaya hazır durumdadır. Toprak tava gelmiş, ekilmeye hazırdır. Toplumun bu kıvama geldiğini gören Saadet Partisi Tanıtma Başkanlığı ciddi bir hazırlık içindedir. 2022 yılına girilmesi ile birlikte “Yeni Bir Çalışma Dönemi”ni başlatacak, “İktidara geliyoruz” müjdesinin startını verecektir.


Anadolu, kendi özünü oluşturan kahramanları yeniden çağırmaktadır. Saadet Partisi ve MİLKO’lar yarım asırlık süreçte değerlerine bağlı, ülkesini seven, Türkiye’ye hizmete hazır on binlerce kadro yetiştirdi. 
Saadet Partisi’nin öncülüğünde Türkiye’nin yeniden ayağa kalkmasının zamanı geldi. Bu silkinme ve doğrulmanın işaretlerini görmekteyiz. Beklemesini bilenler için her şey zamanında olur. “Sen görevini yap; gerisine karışma!”
Herkesin bildiği gibi Milli Görüş/ Saadet Partisi’nin üç hedefi ;  Yaşanabilir Bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya’dır. Ne zaman Milli Görüş iktidar ortağı olsa -ki hiçbir zaman tek başına iktidar olamamıştır, Erbakan Hoca’nın deyimiyle de milletine hizmet etmek için Milli Görüş tırnaklarıyla kazanmıştır- bu hedefler doğrultusunda takatlerinin son noktasına kadar milletimize, insanlığa hizmet etmiştir. Ki Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri içindeki şampiyonluk 54. Erbakan Hükümeti’ne aittir.
        Şimdi ülke olarak geldiğimiz noktada Erbakan Hoca’mızın ağladığı konuyu anlamak gerekiyor. Erbakan, o büyük lider evine ekmek götürmek için yalın ayak belediye ekmek kamyonunun arkasında koşan o çocuk için ağlamıştı. Ve Milli Görüşçülerden o çocuğu kurtarmak için “heyecan” istemişti. Yeri geldiğinde Erbakan’ın ideallerini yaşatıyoruz diyen iktidar mensuplarının ülkeyi getirdiği nokta ne? “Artık test kitaplarımı almak için zorlanmayacaksınız babam” diyerek intihar eden 18 yaşındaki çocuklar ülkesi, SMA hastası çocuğunun masraflarını karşılayamadığından dayanamayıp dünyasını değiştiren anneler ülkesi.
Erbakan’ı anlamak için Erbakan gibi ağlamak gerek!
 Erbakan Hoca’mızın sadece 2007 Genel Seçimleri öncesi verdiği dört konferansı anlasak , ülke geleceği için umut doğacak.
 “Bakınız Saadet Partisi ne yapacak? D-8’ler  bir çekirdektir. Bunun etrafında D-60’ları, 60 tane Müslüman ülkeyi toplayacağız. Bu D-60’larla beraber İslam Birliği’ni kuracağız. İslam NATO’sunu kuracağız. İslam parasına geçeceğiz. İslam ortak pazarını yapacağız. Birbirimizle gerçekten bir ümmet olarak kaynaşacağız. Amerika istemese de!”

2021 yılını millet olarak pek çok sıkıntı ve  problem ile yaşadık ve son günlerine ulaştık elhamdülillah . 2022 yılının devletimiz , milletimiz , partimiz için hayırlı, bereketli  ve başarılı bir yıl olmasını Rabbimden niyaz ediyorum . Toplantımıza katılan siz  , tüm katılımcıları gönülden tebrik ediyorum . Allah’a emanet olun , Allah yar ve yardımcımız olsun.
 

Editör: TE Bilisim