Almanya’da Sinir Bilim ve Genetik üzerine yaptığı bilimsel çalışmalarla Türk basının yakından takip ettiği Zonguldaklı Doç. Dr. Çağhan Kızıl, Corona virüsü’nün her ülkede farklılıklar gösterdiğine yönelik çalışmalar yaparken, virüs hakkında verdiği önemli röportajlar dikkat çekiyor.

İşte Zonguldaklı Doç. Dr. Çağhan Kızıl’ın 25 Mart 2020 tarihinde evrensel.net’e verdiği röportaj;

Almanya’da Dresden Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne bağlı olarak sinir bilim ve genetik üzerine çalışan Doç. Dr. Çağhan Kızıl, koronavirüs salgınına dair sorularımızı yanıtladı.

Doç. Dr. Çağhan Kızıl: Toplumdaki yaygın kanının aksine herkes risk grubunda. Yoğun bakıma alınanların yüzde 12’si 45 yaş altında. Tam sokağa çıkma yasağı, herkese ücretli izin, yaygın test olmalı.

TÜRKİYE’DEKİ ARTIŞ İVMESİ DİĞER TÜM ÜLKELERİN ÜZERİNDE

Türkiye’de ilk vakanın ortaya çıktığı günden bu yana, sayılar katlanarak artıyor, ne ile karşı karşıyayız, evvela onunla başlayalım mı? Bir de en çok sorulan şey, İtalya mı oluyoruz?

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de vakalar hızla artıyor. Bu, insandan insana geçişi yüksek olan virütik bir hastalık, dolayısıyla artış katlanma endeksiyle ölçülüyor. Enfekte kişilerin sayısının kaç günde iki katına çıktığı ile yapılan bir matematiksel model. Son üç günde açıklanan vaka ve test sayılarına bakarak bir projeksiyon yaptığımızda, Türkiye’deki artış ivmesi maalesef diğer tüm ülkelerin üzerinde. Bu birkaç anlama gelebilir. Testler sadece semptomları olan ve ağır hastalara uygulanıyor ve bu nedenle yüzdeler yüksek çıkıyor olabilir. Ancak böyle bile olsa bu, toplumdaki enfekte kişilerin sayısının tahmin ettiğimizden çok daha fazla olduğuna işaret. Dün sağlık bakanı da zaten yaptığı açıklamada neredeyse tüm ülkede vaka olduğunu ima etti. Test sayısının Avrupa ile karşılaştırıldığında oldukça az olduğunu da hesaba katarsak hızlı bir artıştan söz edebiliriz. Bu kaygı verici. İtalya olur muyuz sorusunun yanıtı biraz da sağlık sistemimizin ufukta görünen yüksek vaka sayılarına ne kadar hazır olduğuyla belirlenecek. Burada da oldukça büyük sorunlar olduğunu görüyoruz. Gidişatın iç acıcı olmadığını söyleyebiliriz.

ÖNÜMÜZDEKİ 2-3 HAFTA DAHA NET BİR FOTOĞRAF GÖREBİLİRİZ

Önümüzdeki bir hafta kritik deniyor, bir zaman verebiliyor muyuz?

COVID-19 semptomlarının ortaya çıkması grip gibi 1-2 gün değil 1-2 haftayı alıyor. Dolayısıyla hastalık pik değerlerine birkaç hafta gecikmeli başlıyor. Eğer açıklanan ilk vakanın zamanı doğruysa, şu anda neredeyse iki haftadır hastalık artışta. Önümüzdeki 2-3 haftada daha açık bir fotoğraf görebileceğiz.

SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI UYGULAMASI ‘FELAKETE GİDİN’ DEMEK

İngiltere, Hollanda ve İsveç’te denenen sürü bağışıklığı meselesi çok tartışıldı, eleştirildi. Nedir bu sürü bağışıklığı? Türkiye bu politikayı mı uyguluyor?

Sürü bağışıklığı sisteminde hastalığı olabildiğince kontrollü şekilde kendi akışına bırakmak ana hedef. Bu şekilde bazı insanlar hastalanacak, yaşamını kaybedecek ancak bazıları da bağışıklık kazanacak. Toplumdaki bağışık kişiler belli bir miktara ulaşınca da hastalığa karşı toplumsal bir bağışıklık kazanılmış olacak şeklinde formüle edilebilir. Bu sistemin ana parametrelerinden birisi sağlık sistemi kapasitesi. Çünkü hastaneye giren ve çıkan kişilerin sayısı neredeyse eşit olmalı ki sistem süreklilik arz edebilsin. Günümüzde hastalanan kişilerin iyileşenlere oranı 9. Yani bu koşullar altında sürü bağışıklığının geçerliliği yok. Önceki gece Birleşik Krallık’ın da sokağa çıkmama kararı da bunu kanıtlar nitelikte. Bu modelde en etkili müdahale metotlarından biri de çocuklar ve geriatrik popülasyonun toplumdaki dolaşımının ayarlanması. Eğer fazla hasta varsa bu kitleleri de evde tutuyorsanız, hastalık yayılımı azalıyor. Eğer hastanelere hasta girişi çıkısından azsa topumdaki hastalığı arttırıyorsunuz, okulları açarak mesela. Türkiye’nin uygulamalarına baktığımızda bunları görüyoruz.

Türkiye’de dillendirilmemiş bir şekilde bu uygulanıyor olabilir: Toplumsal hareketliliğin tamamen ortadan kaldırılmaması, ilk önce okulların kapatılması, şimdi de sadece 65 yaş üstüne evde kalma zorunluluğu getirilmesi buna işaret ediyor.

Neye yol açar bu?

Türkiye için bu sistemin uygulanması büyük tehlike yaratacaktır. Bunu yapmak için yeterli hastane ve imkan da yok zaten. Sağlık bakanı önceki gün 32 bin yeni personel alınacağını söyledi ancak bunun için de zaman gerekiyor. Bu, felakete davetiye çıkartmak olur.

BU YAŞLI HASTALIĞI DEĞİL, HERKES RİSK GRUBUNDA

Hastalığa yakalananlara ve hayatını kaybedenlere dair verilere bakarsak bize ne söylüyor rakamlar? Risk gurubunda kimler var?

Herkes risk grubunda. Dünya çapında enfekte olan kişilerin dörtte üçüne yakını 60 yaş altında. Yoğun bakım ihtiyacı olan hastaların altıda biri 50 yaş altında. Ölüm oranlarına baktığımızda 70 yaş üstünde daha fazla bir yüzde görüyoruz ancak her yaştan insan etkileniyor. Kanser, kardiyovasküler hastalıkları, diyabet gibi kronik hastalıkları olan kişilerde yasam tehlikesi artıyor. Fakat bu bir “yaşlı” hastalığı değil. Bu herkesi etkileyen bir hastalık.

YOĞUN BAKIMA ALINANLARIN YÜZDE 12’Sİ 45 YAŞIN ALTINDA

Ama pek çok insan ben risk gurubunda değilim diye normal yaşantısına devam ediyor, nasıl olmalı, ben risk grubunda değilim demek neye yol açar?

Bahsettiğimiz gibi gençler bu hastalığın taşıyıcısı. Yapılan bilimsel çalışmalara göre semptom göstermeyen birçok insan bu hastalığı yaymakta en etkin grup. Çin’de yaşanan ilk salgındaki enfeksiyonların yüzde 86’sinin bu tanımlanamayan ve asemptomatik kişilerin gerçekleştirdiğine dair bulgular var. Tam sokağa çıkma yasağından sonra bu sayı yüzde 14’e düşüyor. Geriatrik popülasyonun neredeyse yarısı en az bir genç bireyle aynı evi paylaşıyor Türkiye’de. Dolayısıyla enfeksiyon her eve girme kapasitesine sahip. Yine altını çizelim, yoğun bakıma alınan hastaların yüzde 12’si 45 yaşın altındaki insanlar. Yani hiçbir şekilde gençler “bize bir şey olmaz” dememeliler. Hem kendileri hastalanabilir hem de diğer insanları hasta edebilirler.

ÇOCUKLARIN DIŞKILARINDA DA VİRÜS BULUNDU

Çocuklar açısından durum ne?

Çocuklar da enfekte oluyorlar. Hatta semptom da gösteriyorlar. Enfeksiyonun yaş dağılımı yapıldığında 15 yaş altı çocukların oranı yüzde 5 civarında. Şu ana kadar sevindirici olarak bir çocuk ölümü raporlanmadı. Ancak çocuklar da zatürre ve diğer semptomları geçirebiliyorlar. Hatta çocukların dışkılarında da virüs bulundu. Bu virüs enfekte edebiliyor mu bilinmiyor henüz ancak çocuklar bu hastalık için en etkili taşıma yollarından biri.

GÜNEY KORE TESTLERLE VAKALARIN YÜZDE 95’İ, ALMANYA’DA YÜZDE 90’İ BULUNUYOR

Test meselesine gelirsek… TTB, uzmanlar, siz… Herkes bir ağızdan test test diyor. Test neden bu kadar önemli?

Virüsün yayılımını özellikle tanı konamamış bireyler ve daha çok da gençler gerçekleştiriyor. Science dergisinde yayınlanan bir makalede tanımlanamayan vakaların yayılımı oldukça fazla arttırdığı gösterilmişti. Buna göre tanı kapasitesinin artması gerekiyor ki hastalığı yayan bireyleri bulabilelim ve sosyal dolaşımdan izole edebilelim. Güney Kore ve Almanya bunun güzel örnekleri. Güney Kore’de testlerle vakaların yüzde 95’i, Almanya’da ise yüzde 90’i bulunuyor. Modellemeler bunu gösteriyor. Bu iki ülke bu nedenle geriatrik nüfusu korudular ve artışa rağmen düşük ölüm oranlarıyla ilerliyorlar. Bilim test yapmayı öneriyor. İtalya hastaları bulamadığı için bu durumda.

Türkiye’de yeteri kadar test var mı?

Hayır. En başından beri ben ve birçok moleküler biyolog, üniversitelerin ve yetkin kişilerin bu işe el atabileceğini ve test kapasitemizi çok yükseklere çıkarabileceğimizi söyledik. Salgının başlangıcından bu yana geçen 13 günde 24 bin test yapılmış. Almanya’da bu sayı 167 bin, İtalya’da 207 bin, Güney Kore’de 317 bin. Doğrusu bu. Moleküler Biyoloji Derneği tarafından yapılan bir açıklamaya göre haftalık test kapasitesi 50 bine çıkarılabilir.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da söyledi, çeşitli gazetelere manşet de oldu, dışarıya test kiti satıldığına dair… Bu ne demek?

Bu, insan sağlığından çok işin ticari yönüyle ilgileniyorlar demek. Maskeler ve tıbbi ekipman için de benzer iddialar vardı. Dün bakan bu ihracatın durdurulacağını söyledi. Bu doğru bir karar. Ülke içinde kullanmamız gereken ve ihtiyacımız olan materyalin kar amaçlı görülmesi kabul edilemez.

TAM SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI, HERKESE ÜCRETLİ İZİN, YAYGIN TEST…

65 yaş üstü için sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu yeterli mi? Biraz daha geniş bakarsak, Türkiye’nin korona virüsü konusundaki yaklaşımına dair ne söylersiniz, zira geçtiğimiz hafta içerisinde Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan paket çok tartışıldı, eleştirildi?

Sadece 65 yaş üstündeki bireylerin sınırlanması yeterli değil, çünkü 65 yaş altı kişiler en çok enfekte olan ve bunu taşıyan insanlar. Bu uygulama daha çok işgücünün sürekliliğini sağlamak ve ekonomiyi korumak amaçlı gibi görünüyor bana. Tam sokağa çıkma yasağı ve herkese hak kaybı yaşamadan ücretli izin imkânı sağlanmalıdır. Bu hastalıkla ancak bu şekilde mücadele edilebilir. Avrupa’da bu şekilde yapılıyor. Dün de Birleşik Krallık bu uygulamaya geçti, bilim de bunu söylüyor. Uzun vadede ekonomi de zaten zarar görecek eğer hastalığın yaygınlığı artarsa.

Sağlık bakanı düzenli olarak açıklama yapıyor, burada temel itirazlardan biri test sayısı, diğeri de şeffaflık. Nasıl olmalı, örneğin vaka yerleri açıklanmalı mı?

Vaka yerleri elbette açıklanmalı. Kriz yönetimi, vaka analizi, epidemiyolojik projeksiyon ve güven tesis etmek açısından bu gerekli. Birçok ülkede her şehirdeki ve ilçelerdeki vaka sayılarına ulaşabilirsiniz. Kimse de oldukları yerden kaçmaya çalışmıyor. İtalya örnek veriliyor ancak devlet isterse bu mobilizasyonu da önleyebilir. İradeleri bu yönde değil. Dün sağlık bakanının yaptığı açıklamadan zaten vakaların ülkenin neredeyse her tarafına yayıldığını anlıyoruz. Kaçacak yer de bulunamayabilir.

Çok konuştuk, siz de anlattınız ama bu noktadan sonra ne yapılmalı?

Artık yapılması gerekenler çok net. Tam sokağa çıkma yasağı, çok yaygın test (belki günde 20-30 bin), sağlık sisteminin ihtiyaçlarının acilen karşılanması, sahra hastanelerinin kurulması ve tamamen şeffaf vaka analizleri.

Vatandaşlar da bilimi dinlesinler lütfen. Şu an ihtiyacımız olan son şey komplo teorileri ve bilim dışı fikirler. Sansasyon yaratmak moda bu günlerde. Örneğin Türk geninin hastalığa direnç sağlayacağı, bu virüsün bir biyolojik silah olduğu gibi savların geçersizliği artık anlaşılmıştır umarım. Her duyduğunuza inanmayın lütfen. Birçoğu yanlış.

60 YAŞ ÜSTÜ OLANLAR, HASTALAR, ANNELER TAHLİYE EDİLMELİ

Bir başlık da hapishaneler için açalım, bir paket gelecek meclis gündemine ama sizin nasıl bir öneriniz olur bu konuda. Türkiye cezvelerinde 300 bin kişi var?

Toplumda dezavantajlı gruplar var bu tip enfeksiyon hastalıkları halinde, bunlardan birisi tutuklular elbette. Cezaevlerinde öncelikle sağlık imkânları arttırılmalı, 60 yaş üstü, çocuklu anneler ve kronik hastalığı olan tutuklular ve tutuksuz yargılanabilecek olanlar tahliye edilmeli. Birçok ülkede geniş çaplı tahliyeler oldu. Biz de bunu örnek alabiliriz.

DAHA ADİL VE HERKES İÇİN ULAŞILABİLİR SAĞLIK ÇAĞRISININ HAKLILIĞINI GÖRÜYORUZ…

Dünya 2 aydan fazla bir süredir koronavirüs meselesine kilitlenmiş durumda. Ama buna rağmen istisnalar hariç hemen her ülkede ciddi kriz yaşanıyor… İtalya, İspanya, İngiltere, İran… Devletler neden önlem almadı?

Atalet burada en büyük yanlıştı. Seyahatler geç kısıtlandı, ekonomik saikler hareket etmeyi engelledi. Bekleyip görelim politikası yanlıştı. Erken davranılmadı. Elbette toplum da bunu önemsemedi. Bana bir şey olmaz, uzakta dendi. Ancak virüsün sizi bulması sadece birkaç gün.

Sağlık sistemlerinin de çöktüğünü gördük…

Dünya eskisi gibi olmayacak deniyor, bu doğru. Her büyük salgından sonra bir köklü değişim görüyoruz. Bazı makalelerde bu durumu epidemiyolojik neoliberalizm olarak adlandıranlar var. Bu da doğru. Sağlık sistemini kar amaçlı ve popülist uygulamalara tabi kılarsanız sonunda ne kapasite, ne ekipman, ne personel böyle durumlarda yeterli olabilir. Bu konu çokça konuşulacak salgın geçtikten sonra. Daha adil ve herkes için ulaşılabilir sağlık imkanları uzun zamandır dillendirilen konulardı, bunun ne kadar haklı bir çağrı olduğunu tüm dünya olarak bir felakette deneyimliyoruz. Özellikle ABD gibi sağlık sistemi özelleşmiş durumdaki ülkelerin böylesi bir felaketi göğüslemede ne kadar dezavantajlı durumda kaldıklarını görebiliyoruz. Herkes için eşit sağlık hizmetlerini ve buna erişim imkanını savunmak artık çok daha elzem.

YÜZEYLERDE KALIR MI, KAN GURUBU SEÇER Mİ, CİNSİYET AYRIMI VAR MI…

Koronavirüs havada asılı kalır mı, yüzeylerde ne kadar kalıyor?

Yüzeylerde bir süre kalabilir ancak bu pasif yayılım yapabilir. Dış yüzeylerle temas ettikten sonra ellerimizi düzenli yıkarsak sorun olmayacaktır. Havada asılı kalmasına dair bir bilimsel kanıt yok. Deneyler var ancak onlar da farklı partikül oluşturma yöntemleriyle yapılmış. Havada asılı kalıyor olsa çok daha hızlı bir yayılım görebilirdik. Henüz net değil ama düşük bir ihtimal.

Bazı kan gruplarında daha fazla görüldüğü iddia ediliyor, bu konuda somut bir veri var mı?

Bu konuda tatmin edici bir bilimsel rapor yok.

Cinsiyet ayrımı açısından bir belirleyici var mı?

Erkekler daha fazla enfekte oluyor ancak bunun nedeni sosyal dinamikler olabilir. Cinsiyete bağlı bir moleküler mekanizma için hipotezler var ancak bilimsel olarak gösterilmiş bir mekanizma yok.

Sigarayı bırakın çağrıları yapılıyor, sigaranın nasıl bir etkisi var?

Sigaranın virüsün epitele tutulumunu arttırıcı yönde etki ettiğine dair birkaç bulgu var. Ayrıca sigaranın akciğere de zararı olduğundan semptomların ağır geçmesine neden oluyor.

Klorokin etkin maddeli sıtma ilacı COVID-19 için etkili mi?

Bilmiyoruz. Medyadaki bazı haberlerde sanki bu ilaç ile bu hastalığa çözümü bulmuşuz gibi gösteriliyor. Bu kanıtlanmış bir olgu değil, klorokin COVID19 için henüz onaylanmış bir ilaç değil. İlaç sadece klinik çalışmalar için onay aldı ve devam ediyor. Kimse bu ilacı kendisi almamalı. Buna benzer onlarca klinik çalışma var.

Bir kere virüsü kapmış kişi tekrar hasta olabilir mi?

Şu ana kadar dünyada 1 kişide bu rapor edildi ancak o kişinin de tedavisinin doğru yapılıp yapılmadığı bilinmiyor. İnsanlarda birkaç gün içinde bağışıklık için gereken antikorlar üretiliyor. Bunlar ne kadar dayanıyor bilemiyoruz ya da uzun erimli bağışıklık hafızası yaratır mı göreceğiz. Ancak enfekte olan kişinin yeniden enfekte olmayacağı düşünülüyor eğer virüs büyük bir değişim geçirmezse.

Virüsün mutasyon geçirme ihtimali var mı, bu konuda şu ana kadar görebildikleriniz bize ne söylüyor?

Elbette var. Virüslerin doğası bu şekilde. Farklı ülkelerin enfeksiyon profillerinde zaten farklı virüs haplotipleri var. Buna göre zaten virüs yayılım süresinde mutasyon geçiriyor ancak bu mutasyonların virüsün etki kapasitesinde fark yaratıp yaratmadığını bilmiyoruz. Bunun için uzun vadeli hücre biyolojisi çalışmaları gerekir.

Peki aşı konusunda ne aşamadayız?

Aşı çok uzun bir süreç. Yakın zamanda aşı ufukta görünmüyor. Bir önceki SARS salgınındaki virüs için hala aşı yok örneğin.

Kaynak: https://www.evrensel.net/haber/400364/doc-dr-caghan-kizil-yogun-bakima-alinanlarin-yuzde-12si-45-yas-altinda

Editör: TE Bilisim