PKK Lideri Abdullah Öcalan’a video konferans yoluyla kamuoyuna seslenme imkanı verilirken tutuklanan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun sosyal medya hesaplarının sansürlenmesini eleştiren Milletvekili Ertuğrul, “Türkiye’nin hukuk düzeni bir kez daha siyasi iktidarın çifte standardıyla karşı karşıya. PKK lideri Abdullah Öcalan, Adalet Bakanlığı’nın kendi açıklamalarına rağmen cezaevinden 12. kongreye video konferans yoluyla katılarak kamuoyuna seslenme imkânı bulurken; hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı bile olmayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız ve Cumhurbaşkanı adayımız Sn. Ekrem İmamoğlu’nun sosyal medya hesapları sansürleniyor.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, yapılacak çağrının daha inandırıcı olması için görüntülü olmasının konuşulduğu günlerde hükümlülerin video yoluyla dışarıya seslenmesinin yasalara aykırı olduğunu kesin bir şekilde ifade etmişken o günden bu güne ne değişti de Abdullah Öcalan’ın kongreye görüntülü bağlanması sağlandı?
Öte yandan, demokratik yollarla seçilmiş bir belediye başkanının, hukuki statüsü “tutuklu” dahi olmayan bir yurttaşın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız ve Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’nun düşüncelerini paylaşma hakkı elinden alınıyor.
Burada açık bir çelişki ve çifte standart yok mu? Bölücü terör örgütü lideri hükümlü Abdullah Öcalan’a kamuya açık şekilde söz hakkı tanınırken; 16 milyon İstanbullunun iradesiyle demokratik seçimlerle göreve gelmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız ve Cumhurbaşkanı adayımız Sn. Ekrem İmamoğlu’nun düşüncelerini kamuoyuyla paylaşması fiilen engelleniyor. Bu durum yalnızca siyasi bir tercihi değil, aynı zamanda anayasal güvence altına alınmış hakların iktidarın çıkarlarına göre esnetildiğini göstermektedir.
Adalet Bakanı’nın “cezaevinden video konferans mümkün değil” şeklindeki resmi beyanı, Öcalan’ın katıldığı görüntülü kongreyle fiilen yalanlanmıştır. Mevzuatın bu kadar açık ihlal edildiği bir olayda kamuoyu tatmin edici bir açıklama beklerken, iktidar yetkilileri sessiz kalmayı tercih etmiştir. Her olayda anında açıklama yapan dezenformasyonla mücadele merkezinin de konuyu yalanlayan bir açıklaması olmamıştır. Bu sessizlik, aynı zamanda yapılan uygulamanın siyasi saiklerle gerçekleştiğini kabul ettiklerinin de bir göstergesidir.
Öte yandan Ekrem İmamoğlu’na yönelik sosyal medya baskısı da yalnızca hukuki değil, aynı zamanda demokratik meşruiyet açısından son derece sorunludur. Türkiye'de milyonlarca kişinin oyunu alarak seçilmiş bir ismin ifade hakkı, görünürlük ve dijital erişim engelleriyle fiilen kısıtlanıyorsa, bu yalnızca o kişiye değil, o kişiyi seçen halka da yapılmış bir müdahaledir.
İfade özgürlüğü, adalet, eşitlik ve hukuk devleti ilkeleri, kişi veya kurumlara göre değişmez. Eğer hukuk yalnızca belirli çevrelerin menfaatini koruyan bir araç haline geldiyse, o zaman artık hukuk değil, otoritenin sopasıdır.
Siyasi çıkarlar uğruna hukukun bükülmesi, yalnızca bugünün değil, geleceğin de demokratik zeminini tehdit eder. Bu ülkenin vatandaşları olarak bizler, hukuk karşısında herkesin eşit olduğu bir düzeni talep ediyoruz. Suça karışan herkes için aynı yasalar geçerli olmalı, ifade özgürlüğü ise yalnızca iktidarın hoşuna gidenler için değil, tüm yurttaşlar için korunmalıdır.
Bu ülkede bir yanda terörle bağını koparmamış bir örgütün lideri kamusal alanda yer bulurken, diğer yanda Türkiye'nin en büyük kentinin seçilmiş belediye başkanının sesi kesiliyorsa, o ülkede demokrasi yalnızca bir vitrin süsüdür.
İktidarın işine gelenin “serbest”, işine gelmeyenin “yasak” olduğu bir düzende demokrasi ve hukukun üstünlüğünden söz etmek mümkün mü?