Uzun Mehmet’in Zonguldak’ta kömürü buluşu ve hikayenin sona erdiği Leblebici Han’ı…Leblebici Hanı…

Eminönü, Tahtakale’de Fincancılar Yokuşu ile Sabuncu Hanı sokaklarının kesiştiği köşededir. Kitabesi olmayan bu hanın Eski Eserleri Koruma Encümenindeki Arşiv kayıtları Hürrem Sultan’ın vakfından olduğunu yazmaktadır. Buna göre han 16.yy. a aittir. Fakat duvar işçiliği 18.yy. ı göstermektedir. Büyük bir ihtimalle 16.yy. da yapılan han bilmediğimiz bir nedenle 18.yy. da yeniden inşa edilmiş olmalıdır.

Ortasında 13 x 17 m. ölçüsünde avlusu ile etrafında iki katlı yuvarlak kemerli revakların bulunduğu klasik han plânındaki bu yapı iki katlıdır. Sabuncular Hanı sokağına açılmış olan ana cephesi günümüzde çok değişmiş olup burası üzeri beşik tonozlu bir koridor ile avluya bağlanmaktadır. Avludaki üst kata çıkan merdivenlerde orijinal durumlarını tamamen kaybetmişlerdir. Kesme taş ve tuğla hatıllı cephesinde kapı girişinin üzerinde taş konsolların taşıdığı bir çıkma bulunmaktadır. Zemin kattaki odalar revak altına birer kapı ile üst kattakiler ise birer yuvarlak kemerli kapı ve taş söveli pencerelerle yuvarlak kemerli revaka açılırlar. 1900 de ikinci avludaki çöken kubbe binaya çok büyük zarar vermiş, bu tarihten günümüze kadar gelen süre içerisinde içeriye ilave edilen bir takım oda ve mekanlarla özgün durumu bozulmuştur, Avlu cephelerinin üst kısımları kirpi saçakla nihayetlenir. Örtü sisteminin ise bozulmuş olmasına rağmen kalan izlerden beşik ve çapraz tonoz olduğu anlaşılmaktadır.

Hanın arkasında, Alacahamam Sokağına bakan tarafında, ona bitişik olarak Büyük Şişeci Hanı bulunmaktadır.
 

UZUN MEHMET’İN KÖMÜRÜ BULUŞU…

"Asıl olan Mehmet’in taş kömürünü ilk bulan olması değil, sanayideki önemini kavrayıp Padişaha ilk götüren kişi olmasıdır..."

Mehmet, Ereğli'ye bağlı Kestaneci Köyü'ndendir. 1820'li yıllarda Ereğli'nin belli başlı ailelerinden olduğu bilinir. Mehmet, askerliğini bahriye eri olarak yapmıştır. Terhis olurken kendisine, subayları tarafından kömür numunesi gösterilmiş ve memleketine dönünce siyah taşlardan araması istenmiştir. O yıllarda donanmaya ilk kömürlü gemiler satın alınmıştır.

‘Kara taş’ ve ya ‘ateş taşı’ Zonguldak bölgesinde bilinmektedir hatta kötü koktuğu ve kötü duman yaptığı için daha çok odun kullanılmaktadır. Odun bolluğu ve kolaylığı başka yakacak ihtiyacına gerek bırakmamaktadır.

Kömürle çalışan motorların icadından sonra özellikle taş kömürü aranır olmuştur. Asıl olan Mehmet’in taş kömürünü ilk bulan olması değil, sanayideki önemini kavrayıp Padişaha ilk götüren kişi olmasıdır.

Mehmet, bir gün Neyren Köyü civarındaki değirmene gider. Mevsim hasat sonu olduğu için, değirmen doludur. Mehmet, dere kenarında dolaştığı sırada siyah taşlar görür. Bir anda askerde kendisine gösterilen siyah taş (ateş taşı) aklına gelir. Bunlardan biraz toplayarak yanan ocağa atar. Taşların yandığını görünce çok sevinir. Ertesi gün aynı yere gizlice giderek daha geniş arama yapar. Bazı yerleri kazan Mehmet, çuvala koyduğu kömür numunelerini İstanbul'a götürür. Padişah İkinci Mahmut, kömürün bulunuşuna çok sevinerek Mehmet'i 50 altınla ödüllendirir. Böylece taş kömürünün bulunuşu, 8 Kasım 1829 olarak tarihe geçer.

Dönemin Ereğli Ayanı Hacı İsmail Ağa, Mehmet'in kömürü bulmasını hazmedemez. İstanbul'a Fen Heyeti'ne gitmek için yola çıkan Mehmet'i, Leblebici Hanı'nda öldürtür…

Kaynak: Zonguldak Nostalji