Dürüst olmayı, doğruluğu takip etmeyi bıraktık.

Kurnazlığı, zeka göstergesi sandık, bununla öykündük.

Devleti dolandırmayı başarı saydık.

Millete kibirlenmeyi marifet saydık.

Aldığımız evler, arabalarla hava attık.

Üzerimize giydiğimiz markalarla caka sattık.

Gösteriş budalası olduk.

Eleştirmeyi kültür sandık.

Küfür etmeyi mertlik saydık.

Riyakarları baş tacı yaptık.

Doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovduk.

Hak’dan yana değil, haklı çıkardıklarımızdan yana olduk.

Kendimizi, şeytanlıklarımızı öve öve bitiremedik!

Kurnazlıkla edindiğimiz maddi varlıklarımıza ve kurnaz aklımıza Allah gibi taptık.

İhtiyaç sahibini horladık.

Etrafımızda olup biten zulümlere sessiz kaldık.

Yedik, içtik, gezdik sosyal medyalarda hava attık.

Ahlakı sadece bacak arasında sandık.

Ahlaksızlık yapmayanda yargıladı, yadırgadı.

En ala ahlaksızlıkları yapanlarda!

Hiç birimizin birbirinden farkı yok!

Sen kirlisinde, ben temiz değilim arkadaş…

Dünyadaki tüm kötülükler bende olduğu gibi herkeste var.

Herkeste olduğu kadar bizde de var.

Adına nefis dediğimiz kötü ve karanlık yanlarımız.

Her şeyden önce kendimize, kendi hatalarımıza, karanlıklarımıza dönüp bakma, yüzleşme zamanı.

Önce kendimize sormamız lazım, “Ben neyim” diye!

Ancak böyle aydınlığa kavuşabilir, “iyi” bir insan olma çabasında oluruz.

Dünyaya, yemeye, içmeye, gezmeye, malk-mülk edinmeye gelmediğimizi idrak etmeye başladığımız zamanlardayız.

Hepimizin şapkasını önüne koyma zamanı.

Sınav dediğimiz şey ne?

Kötülük!

Yaptıklarımız artık gayretullaha dokundu.

Öyle bir tokat attı ki, ateş düştüğü yeri değil, hepimizi yaktı!

Günlerdir hepimiz sıcak evlerimizde otururken ağlıyoruz!

Ağlamıyorum diyen var mı?

Canı yanmayan, acımayan kaldı mı?

Bu olup bitenlerin, bu acıların, gözyaşının bize verdiği bir mesaj yok mu?

Hepimizin kendine dönmesi gerekmiyor mu?

İlahi adalet dedi ki, “Yeter!.. Kendinize dönün”

Size üflediğim ruhunuza dönün!

Birilerini telaşa, galeyana getirenlerden uzak durun.

Çünkü bunlar bize, hepimize bumerang gibi döner!

Nasıl ektiğimiz kötülük tohumları geri dönmüşse, ders alacağımız ve binlerce insanın söz konusu olduğu yerde çamaşır makinesi gibi ortalığı karıştıranlara da döner.

Müteahhit suçlu, ona yol veren yetkililer suçlu, göz yumduğumuz için hepimiz suçlu değil miyiz?

Yani demem o ki, tek başına işlenmiş bir cinayet değil bu!

Az, çok ama hepimiz suçluyuz bu düzende!

Çok eleştirip, çok bağırarak kimse kendini temize çekmesin!

Devlet demek; AK Parti demek değil, Recep Tayyip Erdoğan demek hiç değildir!

Önce bunu bir daha hatırlamak gerekiyor...

Hükümetler gelirler ve giderler!

Devlet ve Millet kalıcıdır…

44 Yıldır hükümetlere söverek bir yere varıldığına tanık olmadım.

44 Yıldır muhalefete söverek iktidar olunduğunu da görmedim.

Sandık herkesin önüne gelecek!

O yüzden şimdi sükunetle yaralarımızı hep birlikte sarma zamanıdır.

Bu coğrafyada neler olduğunu, ne olacağını anlama zamanı…

Farkında olursak idrak ederiz.

İdrak edemezsek, kendi gürültümüzden gerçekleri göremeyiz…