Bir varmış bir yokmuş diye başlayalım bugünkü masalımıza.

Ülkemizin Kuzey kesiminde denize kıyısı bulunan yaşayanların büyük bir köy diye adlandırdıkları bir yer varmış

Şehir demekten insanlar imtina eder olmuş.

O şehirde herkes birbirinin başarısını engellemek için uğraşır, kimse birlikte hareket edelim birlikte başarılı olalım fikrini aklına bile getirmezmiş.

Siyasileri de varmış elbette bu şehrin ancak onlarında yaptığı siyaset sen yaptın, ben yaptım sizin projeniz, bizim projemiz kavgasından öteye geçemez olmuş.

Vatandaşlar siyasilerin yalanlarından bıkmış. Her şeye söz verip herkesin yüzüne gülüp ama hiçbir sorunlarını çözmez olmuşlar.

Her parti kendi elindeki kamuya ait kurum yada kuruluşlara eleman alırken listeleri partide hazırlar sonrada vatandaşı ile dalga geçer gibi işe başvuruları alır olmuşlar. Ondan sonrada komedi gibi birbirlerini torpilli listeler ile işe adam alıyorsunuz diye suçlarlarmış. Yani tencere dibin kara misali..

Şehrin önemli yönetim birimlerinin başına bir atama yapıldığında siyasiler herkes gibi gazetede haber olduktan sonra atanan kişiyi öğrenir olmuş.

Şehirde eskiden falanca vardı filanca vardı istedikleri her işi yaptırırlar şehir için Ankara da masaya yumruğu vurur istediklerini koparır alırlardı, güçlü siyasilerdi şeklinde konuşmalar sıkça duyulur olmuş, nerde o eski siyasiler deyimi herkesin ağzındaymış.

He tabi bu kudretli görünen siyasetçilerimizin kendi işleri yada yakın çevresinin işleri söz konusu olunca akan suları durdururlar işi çözerlermiş.

Trafik sorunu olmayan şehirde birileri şov yapacak diye 5 ayaklı olan şehri rahatlatan bir köprü seçim arifesinde yıkılmış. Birçok şehir trafik sorununu çözmek için yeni köprü viyadük yapma peşindeyken bu şehir elindeki köprüyü koruyamamış yıkılmasına engel olamamış ve sonunda şehir günün her saati trafik sorunu yaşar olmuş.

Şehirde en önemli nokta madenci anıtı olarak bilinirken bu anıtın 5 metre yanında seyyar satıcı misali balık satışına izin verilmiş ve bir türlü kaldırılamıyormuş.

Şehir için en önemli olan kurumun durumu her geçen gün kötüye gidiyormuş bunu durdurmak için liyakatli kadrolar yerine ahbap çavuş ilişkisi ile atamalar yapılıyor durum her geçen gün kötüye gidiyormuş. O kurumda ayaklar baş oldu diye konuşuluyormuş.

O önemli kurumun başına kurumun ihtisas alanı ile ilgili olmayan birisinin atanması pes artık dedirtmiş. Hani kuyumcunun başına kabzımal getirirsiniz ya o misal. Liyakatli insanlar yerine falanca derneğin, filanca sivil toplum kuruluşunun referansı ile iş bilmezlere teslim edilmiş görevler. Onun dünürü bunun çıraklıktan arkadaşı diye önemli görevler dağıtılmış.

Zarar edilmiş iyi yönetilememiş falan hak getire durumu ortaya konmuş. Sonrada sorsan hepsi Hak, Hukuk, Adalet, Allah korkusu, iman diye ortalarda dolaşılıyormuş.

Şehirde ne yapılırsa yapılsın birileri beğenmez muhakkak eleştiri yapar hatta engellemeye çalışırmış. Şehrin ortasında eskiden sanayide kullanılan bir alandaki binalar yıkılmış şehrin göbeğinde kocaman bir boş alan ortaya çıkmış ama sıkı durun tam 17 yıldan beri boş halde kalmaya devam etmiş. Becerilip proje gerçekleştirilememiş. Kimsede sorumluluğu üzerine almıyormuş o ona engel oluyor bu buna engel oluyor olan halka oluyormuş.

Köy olurda faresi ve kavalcısı olmaz mı? İşleri hep tıkırında olan her elini attığını tutup koparan fareler de her mahallesinde varmış tabi. Bunları peşine takan kavalcı zaman zaman değişse de oda her daim var oluyormuş. Fareler mutlu, kavalcılar mutlu halk şaşkın halde yaşamaya devam etmek zorundaymış