Zonguldakspor...
Kimilerine göre madenci kenti olan Zonguldak'ın takımı.
Kimilerine göre ise bir aile takımı.
Spor kulübü yönetmenin, mücadele ettiği lige göre ne kadar çok maliyetli ve zor bir iş olduğunu bilmeyen yoktur.
Tesis, teknik kadro, futbolcular, yemesi, konaklaması, ulaşımı, deplasmanı derken bugün Zonguldakspor gibi bir takımı ayakta tutmak en az 100 milyon lira bütçe gerektirir.
Bir de bu futbol işi nankördür.
Takım başarılı olursa, destek veren vermeyen tüm kesimler sahiplenir.
Takım başarısız olursa, ortada yönetimden başka kimseyi göremezsiniz.
Elini taşın altına koyan, koymayan, spordan anlayan, anlamayan herkes yönetimi topa tutar.
Ama özellikle futbol kulüpleri her zaman, her yerde kentin sembolü ve marka değeri olarak karşımıza çıkar. Bu sadece Anadolu'daki, Türkiye'deki bir gerçek değil, Avrupa'daki ve dünyanın gelişmiş, gelişmemiş birçok ülkesinde de geeçek budur.
Onun için Zonguldakspor, iyi yönetilir, kötü yönetilir tartışabiliriz ama bu kentin bir değeridir.
'Tarlada izi olmayanın, harmanda sözü olmaz' diye bir atasözümüz var. Bence bu spor kulübü meselesini çok iyi anlatıyor.
Siyasetçisinden iş dünyasına, sendikasından valisine, belediye başkanından sivil toplum kuruluşlarına ve ekonomik dinamiklerine kadar herkesin ve her kesimin bir futbol kulübünün başarısında ve başarısızlığında büyük bir etkisi vardır.
Her futbol kulübünün başarısı, doğru yönetimin yanı sıra parayla ve bütçeyle eş orantılıdır.
Onun için büyük futbol kulüplerine baktığımızda, ülkenin en zengin insanlarını başkan ve yönetim kurulu üyesi olarak görürüz.
Futbol her ne kadar toplumun gelir seviyesi düşük büyük kesimleri tarafından sahiplenilse de yönetenler toplumun en zengin kesimleridir.
Belediye takımları bile maddi kaygısı olmayan bir sınıf tarafından yönetilmeye başlanmıştır. Bölgemizde Ereğli Belediyespor buna en somut örnektir.
Yıllardır Zonguldakspor'da da bu gerçekle karşı karşıyayız.
Bence bu spor kulübü yönetme meselesi, bir etiketten öte hastalık gibi birşey. Virüs gibi, bir insanın ruhuna işleyince biraz zor çıkıyor.
Onun içindir ki küçük-büyük fark etmez futbol kulüplerinde hep aynı yüzleri görürsünüz.
Sadece futbol kulüplerinde değil, tribünlere baktığımızda da amigosundan, taraftar liderlerine ve taraftarlara kadar aynı simalarla karşılaşırız.
Zonguldak'a baktığımızda da bu gerçekle yüzleşiyoruz.
Zonguldakspor denince ilk akla Demir Ailesi gelir.
Demir Ailesi ticaretin birçok alanında, siyasetin ve sporun içinde olan bir ailedir.
İyi veya kötü, doğru veya yanlış, başarılı veya başarısız Zonguldakspor varlığını Demir Ailesi sayesinde sürdürmüştür.
Elbette bir spor kulübünün başkanı olmak bir etikettir ve temsil yetkisi verir.
Peki, Demir Ailesi'nin böyle bir etikete ihtiyacı var mı?
Mesela genç arkadaşımız Harun Demir, koca koca şirketleri, milyon milyon paraları yönetiyor.
Kulübün Yönetim Kurulu Başkanvekili olarak da Zonguldakspor için bişeyler yapmaya çalışıyor.
Zaman harcıyor...
Para harcıyor...
Kafa yoruyor...
Kenti yönetenlerle karşı karşıya geliyor...
Zaten Harun Demir, iş insanı kimliğiyle, siyasi ilişkileriyle kendi şahsı ve ailesi için her kapıyı açacak donanıma sahip.
Yani, bence etiketle ilgili bir problemi yok. Harun Demir Zonguldakspor olmasa, kentin valisiyle, milletvekiliyle, belediye başkanıyla görüşemez mi?
Bakın kulübün kağıt üzerinde başkanı değil ama bakanla görüşüp, kulübü tesis sahibi yapabiliyor. Kulübe dönümlerce arazi tahsis ettirebiliyor.
Bu işler etiketle olacak işler değil, Harun Demir'in de bu spor kulübü meselesine çok sıcak bakmadığını biliyorum.
Babası, amcası derken Zonguldakspor'u kucağında buldu.
Şimdi de kulübe ve takıma birşeyler kazandırmaya çalışıyor. Bu işi ticari zekası, ailesinden süregelen ilişkileri ile iyi de götürüyor.
Takımın fikstürdeki yerine, kulübe kazandırılan tesis ve arazilere baktığımızda açıkça görüyoruz.
70 yılın ardından Zonguldakspor'un ilk kez kendi adına ait bir tesisi var.
TFF 2'nci ve 3'üncü ligde mücadele eden 100'e yakın futbol kulübü içinde vergi borcu olmayan 10 takımdan biri durumuna gelmiş son 2 sezonda.
Uzun bir aradan sonra kulüp kendi resmi banka hesaplarını kullanabiliyor.
Bu sezon sadece Harun Demir ve sahibi olduğu şirket, Zonguldakspor Kulübü'ne 25 milyon lira para vermiş.
Bu tabloyu görünce Zonguldakspor'u ve Harun Demir'in kulüpteki yerini sorgulama gereği duymuyorum.
İşin içinde yasal olmayan bir durum olsa, herhalde TFF Başkanı, Gençlik ve Spor Bakanı, Zonguldak Valisi, Zonguldak Belediye Başkanı gibi önemli makamlarda oturanlar, Harun Demir'i muhatap almazlardı diye düşünüyorum.
Sonuç olarak, Zonguldakspor güzel bir ivme yakalamış.
Takım gurubunda zirveye oynuyor.
Yönetim kulübü borçlardan kurtarmış, kulübe güzel bir tesis, iyi bir lokasyonda büyük bir proje alanı kazandırmış.
Şimdi yapılması gereken, verilen sözlerin yerine gelmesi.
Valisiyle, belediye başkanıyla, milletvekilleriyle, sendikasıyla, Erdemir, Eren Enerji ve ÇATES gibi kent ekonomisinin temel taşlarıyla Zonguldakspor'a destek olmak gerekir.
Kentin siyasi, bürokratik ve ekonomik değerleri bu takıma sahip çıksın, biz bu yönetimin takımın parasını çarçur etmesine, göz yummayız.
Neden geçmişte olduğu gibi Zonguldak'a Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor gibi takımlar gelmesin?
Onun için Zonguldakspor'a kişisel pencereden değil, Zonguldak penceresinden bakmak gerekir diye düşünüyorum.
Mesele tek başına Harun Demir meselesi değil, mesele Zonguldak meselesi.
GÜZEL OLANI DAYAZIYORUM HAKAN ABİ...
Yıllardır ailece tanırım Gülay Ailesi'ni...
Zamansız kaybettiğimi rahmetli Mimar Mine Gülay deyim yerindeyse ailemizin içinde olan, değerli bir arkadaşımızdı.
Avukat Buket Gülay yine öyle.
Gürkan Gülay'la da Hakan Gülay'la da yıllara dayanan iyi bir dostluğumuz var.
Sevgili abim Hakan Gülay bu aralar, Zonguldak Belediye Başkanı Sayın Tahsin Erdem'i eleştiriyorum diye samimi olduğum bir çok dostum gibi bana gönül koyuyor.
'Tahsin Erdem hiç mi iyi bir şey yapmıyor' diye sürekli laf sokuyor bana.
Tabi ki Tahsin Erdem iyi şeyler de yapıyor.
Yaptığı tüm çalışmaları eksiksiz haber olarak yayınlıyoruz internet sitemizde. Zonguldak Belediyesi'nin hiçbir açıklamasını pas geçmemeye özen gösteriyoruz.
Mesela Kızlar Plajı gerçekten güzel ve Zonguldak insanının ilgi gösterdiği bir proje.
Kızlar Plajı'nda yaz aylarında yapılan açık hava sinemasını gösterimleri de deyim yerindeyse mükemeldi.
Halk Lokantası ve Halk Ekmek de toplumun dar gelirli kesimi için büyük öneme sahip sosyal projelerdir.
Açılması gündemde olan Et Market ve toplu taşımanın belediye eliyle yapılması da sabırsızlıkla beklediğimiz güzel icraatlar.
Yani, Sevgili Hakan abi, biz Zonguldak için güzel olan ne varsa övgüyle yazmaktan kaçınmayız.
Ama mesleğimiz gereği gördüğümüz yanlışları ve eksiklikleri de gündeme taşımak gibi bir görevimiz var.
Eleştiriyor olmam, Tahsin Erdem'e karşı şahsi bir kinim, şahsi bir meselem olduğu anlamına gelmez.
Anlayacağın bende bir sorun yok.
Sorun, Sayın Tahsin Erdem'in iletişim eksikliğinden kaynaklanıyor.
Eleştirilerimizde, yorumlarımızda, haberlerimizde bir eksik, bir yanlış varsa, bunu düzeltmek de Sayın Tahsin Erdem'in iletişim becerisine bağlıdır.
Benim açımdan Sayın Tahsin Erdem'le aramızda bir küslük, bir dargınlık yok.
Sayın Tahsin Erdem'le seçildiği günden bu yana, hayırlı olsun demek için makamında bir kez, telefonla da iki kez görüşme imkanım oldu.
Bu nedenle, başkanın şahsıma karşı bir küslüğü, bir dargınlığı varsa, bundan benim haberim yok.
Benim gazeteci olarak, makamdaki atanmış veya seçilmiş kişilere eleştirilerim, önerilerim olur ama asla kişisel bir kavgam olmaz.
Mesela önceki dönem Belediye Başkanı Sayın Selim Alan'ı da çok eleştirdim ama zaman zaman tartışmamız rağmen hiçbir küskünlüğümüz ve dargınlığımız olmamıştır.
Zira önceki dönem Milletvekili Sayın Hamdi Uçar'la da olmadığı gibi.
Hazır Hakan Abi için bu sözleri yazmışken, Sayın Tahsin Erdem'i eleştirdiğim için bana gönül koyan bazı dostlarıma da bir cevap vermiş oldum.
Dediğim gibi mesleğim gereği, yanlışa yanlış, doğruya doğru demeye devam edeceğim.
Zonguldak Belediyesi'nin, Zonguldaklılar için yaptığı her güzel hizmeti de gündeme taşıyacağız.