Aslında Cuma akşamları yazmıyorum biliyorsunuz ama birkaç satır yazmak elzem oldu.

Hakkımızda olmadık tevziratlar üfleniyor yine…

Bir ruh hastası, bir şantajcı ve kapısının önüne köpek bağladığını gururla söyleyen bir iş adamı konuşuyor…

Biz yazıyoruz, onlar uyduruyor…

Onlar uydurdukça biz daha çok yazıyoruz…

Hani derler ya, af buyrun ‘kuru p.k duvara yapışmaz’

Uydurmaya, uydurduklarını yazmaya devam ederlerse araya giren tüm aracıları da buradan deşifre edeceğim…

İnanamayacağınız isimlerle dolu…

Eğleniriz biraz..

Sibop kafalılar…

IQ sevileri düşük…

Hala bizi anlayamadılar…

Sağımızda, solumuzda birilerini arıyorlar.

Fabrikanın önünde köpek olmaya alışanlar, herkesi kendi gibi görüyor.

Fabrikasının önüne köpek bağlayan çömlekçilerde öyle zannediyor…

Finansörlerinden para alıp, insanlara şantaj yapan, iftira atan, yatak odalarından çıkmayan şantajcılarla işimiz var…

Bir daha tekrar edelim mi?

Zonguldak’ın üzerine çöreklenen ŞANTAJCI ve saz arkadaşlarıyla işimiz var…

Bir daha net bir şekilde söyleyeyim, geri zekalılar anlamıyor ya…

ŞANTAJCI’lar, Zonguldak’ın yakasından düşene kadar elimden geleni ardıma koymayacağım…

Şantaj yapan ruh hastalarıyla işimiz var…

Şantaj yaptıran ahlaksızlarla işimiz var…

Siyasette önünü açmak için şantajcıyı silah olarak kullananlarla işimiz var.

Kendini övdürüp, millete sövmesine izin verenlerle işimiz var…

Devletin HTS kayıtlarını, MOBESE görüntülerini, yazışmalarını Şantajcı(lara) veren, verdirenle işimiz var…

FETÖ İtirafçısı, Emniyet-Jandarma istihbaratçılığına soyunan, naylon faturacı, otelde bastığı adama şantaj yapan şantajcı ganbazcılarla işimiz var…

Kurdukları şantaj çetesini çökerteceğiz İnşallah…

İçinde kim varsa…

Milletvekili, Sanayici, iş adamı, naylon faturacı, STK Başkanı, Yardım Kuruluşu yöneticisi, Siyasetçi, Belediye Başkanı, Emniyet Mensubu, Jandarma mensubu, Valilik personeli, TTK memuru, esnaf kim varsa…

Kim bu çeteye katkı sunuyorsa…

Alınmaca darılmaca yok…

Yıllarca insanların özel hayatı, yatak odalarıyla kim eğlenmişse, bu gün oturup sıranın kendine gelmesini beklesin…

Vali bey anlatsın: Devletin Koruma polisi kimlere veriliyormuş!

Ağabeyi FETÖ’den ceza alan AK Parti Zonguldak Milletvekili Hamdi Uçar, duyuyor musun?

FETÖ itirafçısı AK Partili Kozlu Belediye Başkanı Ali Bektaş duyuyor musun?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşüyorum diye halkı makamından kovan Zonguldak Belediye Başkanı Ö. Selim Alan duyuyor musun?

Peki, Devletin dumura uğradığını gören ama “Alkış”ı seven imalı gönderme yapan Zonguldak Valisi Sayın Mustafa Tutulmaz siz duyuyor musunuz?

Siz “Sevgi dili” derken…

İnsanlar kusuyor…

Hatta bulsalar yüzüne tükürecekler…

Sami Aydın, “Benden para istedi” diyor…

Aydın Arıcı, “Para vermedim Fadime hala oldum” diyor…

Mustafa Kalaycı “Para vermedim hayatımı mahvetti” diyor..

Bu gün de Ragıp Bayraktar da şantaja uğradığını söyledi…

AK Parti Zonguldak Milletvekillerinin Ilıksu’da Zonguldak’ı teslim ettiği şantajcı kimmiş öğrendiniz mi?

Hadi bakalım şimdi bir kez daha anlatın…

Devletin Koruma Polisi kimlere verilirmiş?

Hani bize çocuk gibi anlatmıştınız ya…

Bir daha anlatır mısınız?

Bir akıl hastasının tımarhaneden Allah’a yazdığı dilekçe…

Elazığ tımarhanesinde 1965 yılında yaşamını yitiren bir delinin dilekçesi..

(Bu fotoğrafta ortadaki kişiymiş, daha önce bu metni paylaşan arkadaş da sonuna kadar sakin kafa ile okumamızı tavsiye ediyor. Ben sonuna kadar 3 kez okudum ve okumaya doyamadım. Ayrıca akıl-zeka, hikmet, malumat ve feraset kavramlarını ve farklarını araştırmamızı istemiş.)

“Ben dünya Kürresi, Türkiye karyesi ve Urfa Köyünden, (El-Aziz --Elazığ ) Tımarhanesi (Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi) sakinlerinden; İsmi önemsiz, cismi değersiz, çaresiz ve kimsesiz bir abdi acizin, ahir deminde misafiri Azrail’i beklerken, Başhekimlik üzerinden Hâkimler Hakiminin dergahı Uluhiyetine son arzuhalimdir:

Ben gam (dertlilik) deryasında, fakirlik vatanında, horluk ve rezillik kaftanında PADİŞAH yapılmışım.

Meyvalardan dağdağana, çalgılardan ney-kemana kapılmışım… Benim yatağım akasya dikeninden, yorganım kirpi derisinden farksızdır. Kalbim Ayizman’ın (Hitlerin işkenceci Nazi Komutanı) fırını, ve sahranın çöl fırtınasıdır.

Ruhum aşık-ı Hüda Mahbub peresttir, lakin aklım kaderin cilvesi ve talihin sillesiyle gurestir (gelgittir)

Bana gelen derdü gamın kilosu beleştir. Nerde bir güzel varsa bana karşı keleştir (yüz vermez, cesaretlidir), bütün yiğitlerde bana hep ters ve terestir.

Aylar geçti, tek temizliğim, gözyaşıyla ve kara toprakla aldığım teyemmüm abdesttir. Yani, içtiğimiz kezzap suyu, mezemiz ise ateştir.

Ol Resuli zişan ve Sultanı dücihan: “Cenabı Allah’ın insanları dünya, dünyayı ise insanlar için yarattığını; Ruhları vücut için, vücutları ise ruhlar için yarattığını; Erkekleri kadınlar; kadınları erkekler için yarattığını; Cenneti mü’min kullar, mü’min kulları da cennet için yarattığını; cehennemi inkârcılar ve münafıklar, inkârcıları ve münafıkları da cehennem için yarattığını” hadisleriyle haber vermiştir.

Peki acaba benim gibi meczup divaneleri ne maksatla halk etmiştir? Bilen babayiğit, meydana çıkıp söylesin…

Allah sana iman verdi sen tuğyan edersin; O in’am etti sen küfran (nankörlük) edersin; O ikram etti sen inkar edersin; O ihsan etti sen isyan edersin; bir de kalkıp bana deli divane diye bühtan edersin!..

Bu söylediklerimin hepsi ruhumun içinde cenk etmektedir. Eğer dilekçemin cevabı gelirse bu manevralar sona erecektir.

Şimdi adresimi arz ediyorum: Kur’an’ı geldiği yere, yine Kur’an’ı getiren geri taşısın. Madem ki ahkamı ve ahlakı kalmadı, Kur’an’ın kağıdı ve yazısı neye yarasın?! Taki Hz. Muhammed Mehdi (A.S) gelince yeniden okunup yaşansın.!

Ey zerrelerden kürrelere, yerlerden göklere bütün alemlerin Rabbi!..

Ey cemadi, nebati, hayvani, insani, ruhani ve nurani her şeyin ve herkesin yegane sahibi!…

Ey iman ve şuur ehli kalplerin en yüce habibi!..

Ey dertli bedenlerin kederli gönüllerin, ve yaralı yüreklerin tabibi!.

Ben biçare kulun ki; garipler garibi, hüzünlerin esiri, zulümlerin muzdaribi, öksüz, yetim ve sahipsiz bir tımarhane delisi…

Ama kutsi muhabbet ve hasretinin divanesi!…

Herkesi ve her şeyimi elimden aldın, ama sana sığındım, aşkına sarıldım, yegane Sen kaldın!. Yurdumdan yuvamdan, evimden barkımdan ayırdın, gurbete ve hasrete saldın, ama onları ararken Sana ulaştım, sevdana daldım! Böylece fani ve hayali görüntülerden kurtarıp hakiki tecelline mazhar kıldın.

Yüceler yücesi Rabbim, Efendim!

Hakk'tan saparak ve haddimi aşarak, haşa senden, Burak bineği, Cebrail seyisi, Sidretül Münteha menzili, cümle mahlûkatın en şereflisi, Rahmanın en mükemmel tecelli ve temsilcisi… Kainatın fahri ebedisi, Ahir zaman Nebisi ve Mehdisi, Levhi Mahfuzun (Kader projesinin) tercümanı ve tebliğcisi, Efendiler efendisi Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in Mahbubiyetini mi istedim?..

Hanif Dinin üstadı ve nice Nebilerin atası Hz. İbrahim’in haliliyetini, Hz. Süleyman’ın saltanat ve servetini Hz. Musa’nın Celadet ve cesaretini, Hz. İsa’nın ruhaniyetini mi istedim?..

Hz. Ebu Bekir Sıddık’ın yüksek fazilet ve kurbiyyetini, Hz. Ömerül Faruk’un dirayet ve teslimiyetini, Hz. Osman’ı zinnureynin asalet ve sehavetini, Hz. Aliyyül Murtaza’nın ilim ve velayetini mi istedim?

Senden mülkü hâkimiyet, şanü şöhret, malü servet mi talep ettim? Senden vücuduma sıhhat ve afiyet, aklıma ziya ve selamet, hayatıma huzur ve istikamet dilendimse, bunlar için de bin kere tevbe ettim!

Çünkü Şeriatın iptal, tarikatın ihmal, hakikatın ihlal ve mü’minlerin iğfal edildiği bir zillet ve rezalet döneminde, bana akıl ve mükellefiyet verseydin, bu sadece benim mesuliyet ve mahzuniyetimi ziyadeleştirecekti!

Sultanım Efendim:

Ben Senden sadece seni istedim; pahası elbet böyle yüksektir ve tüm sevdiklerimi ve sahiplendiklerimi uğruna feda etmektir.

Rabbim, elbet vardır hikmeti ki, bu kuluna böyle zillet ve zahmet çektirirsin. Ben haşa itiraz değil, naz ederim ama, umarım Sen niyaz kabul edersin.

Aile efradımı, aklı izanımı alıp beni hicrana saldın. Ama yine de şükür; ya akıllı kalıp ama hain ve hilekâr olaydım…

Ya varlıklı kalıp ama zalim ve sahtekâr olaydım…

Ya âlim ve saygın kalıp