CHP’nin Çaycuma’da düzenlediği “Bölgesel Kalkınmada Yerel Yönetimlerin Rolü” adlı çalıştayda, CHP’li belediyelerin, yerelde kalkınmayı sağlamak için izleyeceği politikalar konuşuldu. “Dayanışmacı Belediyecilik” adıyla geliştirilen kavramla, tüm belediyelerin iktidar politikalarıyla yıkıma uğrayan bölgeyi birlikte planlamak, tam bir dayanışma içinde hareket ederek, bölgede istihdamı artıran, yaşam kalitesini yükselten, siyaset üzerinde baskı unsuru olarak bölgenin sesinin daha gür çıkmasını sağlayan politikalar geliştirmek konusunda tam bir mutabakat oluştu. CHP’li belediyeler 31 Mart’tan sonra Batı Karadeniz Belediyeler Birliği’ni kuracak.

 Cumhuriyet Halk Partisi Çaycuma İlçe Başkanlığınca düzenlenen “Bölgesel Kalkınmada Yerel Yönetimlerin Rolü” çalıştayı, Çaycuma Belediyesi SEKA Sosyal Tesisleri’nde yapıldı.  Prof. Dr. İlhan Tekeli ve Prof. Dr. Erol Köktürk’ün konuşmacı olarak katıldığı çalıştaya, CHP Zonguldak İl Başkanı Hamdi Güney, Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı, Kilimli Belediye Başkanı Ali Aslankılıç, CHP önceki dönem milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün  TMMOB Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şube Başkanı Erdoğan Kaymakçı, TMMOB Şehir Plancıları Odası İl Temsilcisi Kamuran Ayyıldız katıldı. Zonguldak belediye Başkan aday adayı Tahsin Erdem’in yanı sıra CHP’nin tüm ilçe ve beldelerde açıklanmış belediye başkan adaylarıyla birlikte Bartın, Ulus, Amasra ve Kozcağız adaylarının da katıldığı çalıştay gün boyu sürdü. Öğleden önceki oturumun açılış konuşmaları bölümünde ilk söz alan CHP Çaycuma İlçe Başkanı Tuncay Akyol, “Hep beraber el ele verip akıllarımızı, güçlerimizi birleştirerek umudu büyütmemiz gerekiyor. Partimizin iktidar yürüyüşünü kendi yerellerimizden başlatıp, adım adım tüm ülkeye yaymak ve ülkeyi bu karanlıktan kurtarmak için çabalarımız artırmak, çok daha bilinçli olmak zorundayız. Bunu yaparken de sahip olduğumuz yerel yönetimler aracılığıyla bölgemizin sorunlarını adım adım çözerek yarınlara hazırlama arzusundayız” dedi.

GÜNEY: “BÖLGESEL PLANLAR YAPMAMIZ GEREKİYOR”

Daha sonra söz alan İl Başkanı Hakkı Güney, ehliyet ve liyakate önem göz ardı eden AKP iktidarına karşı çıkabilecek gerekli bilgi ve birikimin ülkenin ve partilerinin tarihinde var olduğunu söyleyerek, “31 Mart önemli bir virajdır. Ekonomik krizin çeşitli yöntemlerle ötelenmeye çalışılmasının sonuçlarının, 31 Mart sonrasında neler olabileceğini hepimiz biliyoruz. Seçim sonrasında ekonomik krizin faturasının emekçi halka kesilmemesi, ülkemizin varlıklarının korunabilmesi için şimdiden önlem almak zorundayız. Zonguldak 2009 yılından beri yoğun göç veriyor. Kent bu haldeyken belediyelerin yalnızca kendi alanında hizmet vermesi kabul edilemez. Mutlaka bölgesel planlar yapılması gerekiyor. Tüm ilçe belediye başkanlarımızın planlamaları birbirini tamamlamalıdır.  Bugünkü çalışma bu konudaki vizyonumuz artıracaktır. Tüm ilçelerde seçimleri kazanıp CHP’nin olarak sosyal belediyeciliğin en güzel örneklerini sergileyeceğimize inanıyorum” dedi. 

KANTARCI: “KENTİMİZE BİÇİLEN KÖTÜ KADERE ASLA RAZI DEĞİLİM”

Daha sonra söz alan Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı bölgesel Kalkınma için devlet tarafından il özel idareleri, belediyeler ve muhtarlıkların katılımıyla kurulan Batı Karadeniz Kalkınma Birliği BAKAB ile Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı BAKKA’nın bölgenin sorunlarını çözemediğini dile getirerek, “Mamafih, kuruluşundan yedi yıl sonra bile, TÜİK’in 2015 yılında yaptığı İllerde Yaşam Endeksi çalışması doğrultusunda ‘yaşam memnuniyeti’ sıralamasında Zonguldak, Karabük ve Bartın 81 il arasından sırasıyla 76’ıncı, 63’üncü ve 41’inci olmuştur. Bu rakamlarla yaşam memnuniyeti endeksinde bölge illerinin Türkiye’nin birçok ilinden geride olduğu görülmektedir. Ortak sorunlarımız arasında; girişimcilik kültürünün gelişmemiş olması, işsizlik, göç, coğrafi ve topografik şartların zorlukları, çarpık ve plansız kentleşme, kaçak yapılaşma ve ulaşım/erişim gibi problemler başı çekmektedir. Birçok problem yapısal ve köklü çözümlerin yanında ciddi bütçeler gerektirmektedir. Kırsal nüfusun yoğunluğundan dolayı özellikle kırsal kesime yönelik ciddi tedbirlerin alınması gerekliliği görülmektedir. Mevcut durumda bu sorunlara yönelik olarak yatırım programlarında yer alan kamu yatırımları ile ajansların destek mekanizmalarıyla yürütülen projelerin kısıtlı ve yetersiz olduğu hepimizin malumudur. Yani bir kısırdöngü ile karşı karşıyayız.  Peki, çaresiz miyiz? İktidarın ne yapacağına veya ne yapmayacağına mahkum muyuz?  Doğup büyüdüğü toprakları seven, yaşadığı bölgeye sorumluluk duyan bir insan olarak kentimize biçilen kötü kadere asla razı olmuyorum.

İçine düştüğümüzü bu kısır döngüyü, yaşadığımız akıl tutulmasını mutlaka aşmamız gerektiğini, bunun da muhakkak bir yolu olduğunu biliyorum” dedi.

KANTARCI: “BÖLGE HALKININ ‘HAYAL PROJELER’ İLE OYLARI ÇALINDI”

Konuşmasında Çaycuma’da sosyal demokrat belediyeciliğin en güzel örneklerini verdiklerini de söyleyen Başkan Kantarcı, sözlerini, “Biz, yerelde yaşayanların ihtiyaçlarını ve taleplerini dikkate almayan yıkım politikalarına karşı politika üretmemiz gerekiyor. Yoğun göç, işsizlik, umutsuzluk, yarın inancının kaybedilmesi bölgemizin kaderi olamaz, olmamalı, bunu mutlaka aşmalıyız. Yöresine hizmet arzusu ile bunca dolu, bölge üzerine onca düşünmüş, çözümleri hakkında fikir oluşturmuş insanlar olarak güçlerimizi, akıllarımızı birleştirip, elimizi taşın altına sokarak, bir bütün halinde kentimizin yarınlarını aydınlatacak girişimlerde bulunabiliriz. Her fırsatta iktidardan yakınmamızın bugüne kadar bir yararını görmedik. Unutmayalım ki, yerelde kentlerimizi, beldelerimizi bizler yönetiyoruz. Memleketimizin sorunlarını, öncelik sırasını, çözüm yollarını en iyi bilen ve son sözü söyleyecek olan da doğal olarak bizleriz. Bu nedenle birikimlerimizi bütünlüklü bir politika haline getirerek bölgeye vizyon sunmak da yerel yönetimler olarak bizim işimiz ve görevimiz olmalıdır. Şurası çok açık ki, memleketimizi hiç bilmeyen, insanımızı hiç tanımamış, sahip olduğumuz olanaklar, doğal varlıklarımız, kültürümüz, ekonomimiz konusunda yeterli bilgi ile donatılmayın birileri tarafından masa başlarında üretilen projeler, yok hükmündedir. Nitekim de hep böyle olmuştur. Dışarıdan dayatılan politikalar, Zonguldak insanına termik santrallerden, geri kalmışlıktan, çevre kirliliğinden başka bir gelecek vaat etmeyerek başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Onlarca yıldır bölge halkının ‘hayal projeler’ ile oyları çalınmıştır. Bu durum göçe ve diğer tehlikeli sosyolojik sorunlara yol açmıştır. Bu toplantıyı yörenin kendi geleceğini kendi belirlemek için  -ki doğal haktır bu- ayağa kalma çabasının ciddi bir adımı olarak görüyor, bu açıdan da tarihsel önemde olduğunun altını çiziyorum” diyerek sürdürdü.

KANTARCI: “YETER Kİ SAMİMİ OLALIM, BAŞARACAĞIMIZA ÖNCE KENDİMİZ İNANALIM”

Kantarcı sözlerini, “Samimiyetle ve inançla söylüyorum bu havzada tarım ve hayvancılığı, sanayiyi, turizmi, eğitimi bir denge içinde geliştirmemiz mümkündür. Bizlerin önündeki görev belli; hem ekonomik, hem de ekolojik sürdürülebilirliği sağlayarak havzamızı mutlu insanların yaşadığı bir vatan parçası haline getirmektir. İnsanlık arayışı için buradayız ve hep birlikte üreteceğimiz politikalarla geleceğimize şekil, insanlarımıza ümit vermeyi istiyoruz. Bizler, ‘Muhalefet partisiyiz, iktidar bize gereken desteği vermiyor. Hep AKP’li belediyeleri kayırıyor’ gibi bir mazeretin arkasına sığınamayız. Önümüzdeki seçimlerde mevcutlara ilaveten kazanacağımız belediyelerle bir araya gelsek ve mümkünse Karabük ve Bartın’daki belediyelerimizi katarak havzayı birlikte planlasak güzel olmaz mı? İşbirliği ve dayanışmamızı daha ileriye götürüp projelerimizi, teknik elemanlarımızı, iş makinalarımızı, deneyimlerimizi, üretimlerimizi ihtiyacımıza göre paylaşsak, belediyelere personel amacıyla kurdurulan şirketleri daha ileri taşısak, yeni birlikler kursak, örneğin belediyelerin ihtiyacı olan her türlü hizmeti ve altyapı malzemesini kendi insanımızla ve yerel malzemelerle bu şirketler aracılığıyla üretip, asfalttan sanat yapılarına, parkeden kent mobilyasına değin herkesin ihtiyacını buradan temin etmesini sağlasak ne güzel olur. Hem kaynakları verimli kullanmış, hem bölgeden dışarıya para akışını sınırlamış oluruz, hem daha ucuza mal ederek daha çok hizmet yaparız, hem de önemli büyüklükte istihdam yaratarak işsizliğe merhem oluruz. Şaibeleri de ortadan kaldırarak, halkımıza, çok daha etkin bir belediyecilik hizmeti sunarız. Birlikte hareket eden yerel yönetimler, bölgenin sesinin daha gür çıkmasını sağlayarak, siyaset üzerinden de baskı oluştururuz, haksızlıklara daha güçlü duruş sergileriz. Yeter ki samimi olalım, yeter ki başaracağımıza önce kendimiz inanalım” diyerek tamamladı.

KÖKTÜRK: “KENTİN SESİNİN VE ÇIĞLIĞININ DUYURULMASI İÇİN TARİHSEL ÖNEMDE BİR TOPLANTI”

Çalıştayın bilimsel ilk sunumunu yapan Prof. Dr. Erol Köktürk, bildirisini Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı ve Ahmet Öztürk ile birlikte hazırladıklarını söyleyerek, “Bölgemizin geri gidiş hikayesi 24Ocak kararlarına dayanıyor. Bölge tarihindeki en büyük kırılma bu dönemde yaşandı. Kendi kendine yeten bir bölgeden,  kendini yeniden üretemeyen bölgeye, emekçi ve üreten bir bölgeden, tüketen bir bölgeye, doğallığı en büyük kaynağı olan bir bölgeden, doğallığı tehdit altında olan bir bölgeye dönüştük. Yetişmiş insan kaynaklarını kendinde tutan bir bölgeden beyin göçü veren bir bölgeye, tarımsal üretimin tüm coğrafyada sürdüğü bir bölgeden tarım ve hayvancılıktan uzaklaşan bir bölgeye, insan kaynakları dinamik bir bölgeden yaşlanan bir bölgeye, özgün mimari yapısından uzaklaşıp betonlaşan bir bölgeye, göç alan bir bölgeden göç veren bir bölgeye ulaştık. Bugünkü toplantı bu kentin sesinin ve çığlığının duyurulması için yapılan tarihsel önemde bir toplantıdır. Bölge 1980’den itibaren böyle gelmiş, böyle devam edecek diyemeyiz. Bu politikalara en yüksek sesle itirazlarımızı dillendirmeliyiz. Kendi kendine yeten bölge yaratmak için stratejiler yaratmalıyız. Yoksulluğun aşılmasına yönelik yaklaşımlar üretmeliyiz” dedi.

KÖKTÜRK: “AKP’NİN YIKIM POLİTİKALARINA KARŞI, DAYANAKLARI OLAN BİR İTİRAZI ORTAYA KOYUYORUZ”

Bölgesel cazibenin harekete geçirilmesinin, aslında yukarıdan aşağıya devlet politikalarının ve inisiyatiflerin, yerel, bölgesel paydaşlar, belediyeler, üniversiteler, iş dünyası ve toplumsal kesimler arasında bir eşgüdümlemeyle olanaklı olduğunu da söyleyen Köktürk, “Bölgemiz için dönülmez akşamın ufkunda olmadığımızı, henüz bu eşikte durmadığımızı umut etmek istiyoruz. Yerel olanaklarla yerelde kalkınmanın nasıl sağlanabileceği?” sorusuna yanıt ararken, AKP iktidarının 16 yıldır hasmane duygularla uyguladığı yıkım politikalarına karşı, dayanakları olan bir itirazı da ortaya koymayı amaçlıyoruz. Geliştirdiğimiz ‘Dayanışmacı Belediyecilik kavramı ile de, AKP’nin yerel seçimlerde temel propaganda aracı olan ‘İktidar Belediyesi’ kavramına karşı da bir seçenek sunuyoruz. Saptanan sorunlar, sahip olunan olanaklar ve yaklaşım önerileri üzerine düşünülerek oluşturulmuş bir “Bölgesel Kalkınma Modeli” öneriyoruz. Bunun için bölgedeki yerel yönetimlerin, birbirinden rol çalan değil, yeni bir rol dağılımına yönelen, yerel kalkınma için her türlü işbirliğine hazır olup bu doğrultuda risk almaktan çekinmeyen, amansız rekabet değil, dayanışma içinde birbirlerini güçlendiren, rekabet içinde işbirliği geliştirmeyi beceren bir yaklaşım zenginliği içinde olmalıdır. Bu yaklaşım bölge içi kenetlenmenin, işbirliğinin ve dayanışmanın da temelini oluşturacaktır” dedi.

KÖKTÜRK: BATI KARADENİZ BELEDİYELER BİRLİĞİ KURULMALIDIR

Köktürk konuşmasını, “Biz bu dayanışmanın örgütlü hale gelmesini, bu amaçla Filyos Vadisi, Belediyeler Birliği ve Batı Karadeniz Belediyeler Birliği adı altında iki örgütlenme öneriyoruz. Birlikler bölgenin ekonomik kalkınması için, özellikle yeterli altyapıyı sağlayarak, bölgenin yatırımcılar için bir cazibe merkezi durumuna gelmesini sağlamalı, yörenin yatırımlar için çekici hale gelmesinin kentsel yaşam kalitesi ve insan kaynağının gelişimine bağlı olduğunun bilinciyle hareket edip, bu sorunların aşılması için çaba harcamalıdır. Yöredeki yatırımcıları yeni iş alanları yaratılması yönünde desteklemek, bölgenin doğal kaynaklarının akılcı ve verimli şekilde kullanımı için gözetleyici olmak hedefler arasında yer almalıdır.  Sürdürülebilir kalkınmanın koşullarını hazırlamak için kaynakların akılcı ve ekolojik temelli kullanımı ve bölgenin sosyal sermayesinin gelişimine katkıda bulunmak için toplumsal güvenin artırılması, her türlü normun yükseltilmesi, iletişim ağlarının, olanaklarının artırılması, başta eğitim düzeyi olmak üzere, her alanda hizmet sunum kalitesinin yükseltilmesi için çaba harcanmalıdır. Bölgede, ekonomik ve sosyal kalkınmaya dönük işbirliklerini artırmak, ortak yaklaşım, bilgi, beceri, deneyim paylaşımına olanak sağlamak ve ortak hareket etme kültürünü geliştirmek, bölge insanının dünya ile iletişim içinde olmasını, paydaşların evrensel normları takip etmelerini kolaylaştırmak, yurtdışı ilişkiler geliştirip bilgi ve deneyim aktarımını sağlamak da öncelikli olarak ele alınmalıdır” dedi.

KÖKTÜRK: “HER ALANDA DAYANIŞMA BÖLGENİN TOPYEKUN KALKINMASINI SAĞLAYACAK”

Köktürk konuşmasını, “Önerilen birlikler, üye belediyeler arasında eşgüdümü sağlayıp işbirliklerini artırarak bölgenin birlikte planlamasını sağladığı gibi, her belediyenin verimliliğini, hizmet kalitesini ve üretkenliğini artıracak, atıl kapasitelerin ortaya çıkmasını önleyerek kazançlarını yükseltecektir. Eşgüdüm içinde birbirlerinin gereksinimleri karşılamayı amaçlayan planlı üretimle müteahhit rantları, ihale yolsuzlukları, şaibeler ortadan kalkacak, artan kapasite ve yeni kurulacak tesisler nedeniyle ek istihdam yaratılabilecek, bölgeye katma değer sağlanarak belediyelerin maliyetlerini düşürecektir. Belediyeler arasındaki uyum ve işbirliği bölgesel sorunların çözümünü de kolaylaştıracak, başta sağlıklı su temini, her türlü atığın en az ekolojik soruna yol açacak şekilde bertarafı, bölgenin geri dönüşüm kapasitesinin artırılması, temel altyapı hizmetlerinin hızlı, kaliteli ve ucuz bir şekilde sunulması, ulaşım olanaklarının artırılması gibi pek çok alanda önemli sonuçlar doğuracaktır. Böyle bir işbirliği ve birlikte hareket etme kapasitesine sahip yerel yönetimler bölgenin siyasetteki gücünü de artıracak, toplumsal talepler daha güçlü sesle dile getirilecek ve karar verici mekanizmalar üzerinde ciddi bir baskı unsuru olacaktır. Bu dayanışmanın sağlanması durumunda, dayanışan belediyeler, yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesine yönelik proje ortaklıkları da oluşturabileceklerdir” diyerek tamamladı.

TEKELİ: “TEK ADAMIN HAKİM OLDUĞU BİR ÜLKEDE SİYASET NE KADAR YEREL OLABİLİR”

Daha sonra konuşan Prof. Dr. İlhan Tekeli yerellik ve yerel siyaset üzerine konuşacağını söyleyerek “Küresel dünyada yerel nedir, yerelin siyaseti nasıl dönüştürülmelidir sorusuna yanıt arayacağım. Merkezileştirilen ve tek adam hakimiyetinin egemen olduğu bir ülkede yerel seçime gidiyoruz. Ülkede tam bir ‘demokrasi krizi’ var. Çünkü bugüne kadar merkezden yereller için biçilen her proje başımıza dert açtı. Artık biliyoruz ki merkezin emrivakileriyle ilerleyen bir demokrasi, demokrasi değildir. Merkezle yerelin ilişkisi mücadele üzerine tesis edilemez. Dünyanın her yerindeki birinci sınıf demokrasilerde merkezin yerel emrivaki yapması kabul edilemez. Bu bir demokrasi açığı yaratır. Biz birinci sınıf demokrasi istiyoruz. Onun içinde nasıl yönetilmek istediğimizi formüle etmek istiyoruz. Uzun zamandır bir demokratik yerel yönetim deneyimi olarak İzmir modeli üzerine çalıştım. Burada temel amaç yaşam kalitesi olarak öne çıkıyor. Onu sağlamak için yönetişim, katılımcılık, yenilikçilik ve tasarım ve sürdürülebilirlik gibi kavramlar üzerinden çalışmalar yapılıyor” dedi.

TEKELİ: “YEREL DÜNYAYLA BÜTÜNLEŞMEYİ BECEREN BİR ANLAYIŞA SAHİP OLMALIDIR”

Yaşamın anlamı yerelde teşekkül ettiğini söyleyen Tekeli, “Yerel yoksa biz köksüzüz demektir. Yerelin bilgisi kitabi değildir, yaşayarak elde edilmiştir. Bilgisi yazı ile değil yüz yüze iletişimle geçer. Günümüz dünyasında yerel dünyayla bütünleşmeyi beceren bir anlayışa sahip olmalıdır. Biz içimize kapanarak dünyanın bir parçası olamayız. Dünyada iddia taşıyan yerellikler taklit edilemez. Ben burada böyle bir iddiayı gördüm. Yerelde de demokrasi istiyoruz. Yerel yönetimlerde hizmet insanları özgürleştirmek içindir. Ama bu yetmez. Onun ötesinde bir şey istiyoruz. Hizmetin oluşumunda insanların sözü olmalıdır. Geçen senelerde İzmir’de, ‘Onun içinde ben yoksam benim için anlamı yok” şeklinde bir slogan kullanıldı. Siz tepeden ‘Bütün doğruları ve sana yapılacak hizmeti ben bilirim’ deyip, bütün yetkiyi elinizde topladığınız zaman ülkenin bütün birikimini çöpe atıp, bir kişiliğinin sığlığına teslim ediyorsunuz demektir. Biz her seçimde önümüzdeki beş yılın diktatörünü seçiyoruz. Bunu demokrasi diye savunamayız. Seçim demokrasi için tek başına yeterli değildir. İktidar aldığı her kararı demokratik şekilde almalı, muhataplarına sormalıdır. Aksi takdirde o ülkede demokrasi olmaz. Biz nasıl hizmetin ötesini talep ediyorsak, birinci sınıf demokrasinin varlığı için katılımı da istemeliyiz. Bu da ancak mükemmel bir yerel demokrasinin üretilmesiyle oluşur” dedi.

TEKELİ: “SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA DEĞİL, SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM KALİTESİ”

Sürdürülebilirlik kavramının yaşam kalitesi üzerinden konuşulması gerektiğini de söyleyen Tekeli, “Yaşam kalitesi kalkınmadan daha büyük bir hedeftir. Yaşam kalitesinin ne olduğuna verilen yanıt aslında dünyaya nasıl baktığımız da anlatıyor. Yaşam kalitesinin tüketim üzerinden tarif eden anlayışlar var. Bu kapitalizmin hazza dönük ürettiği bir kavramdır. Demokrasinin olmadığı yerde yaşam kalitesinden söz edilemez. Egosit ve birey düzeyindeki toplumsal yaşam kalitesinden söz edilemez. Başkalarının sefaleti içinde mutlu olunamaz, çünkü insan bir toplumsal varlıktır. Onun için yerel yönetimler yaşam kalitesinin mutluluğa dönüşmesi için adil bir dağıtım sağlamalıdır. Şeffaf olmayan, kapalı kapılar arkasında kimseye hesap vermeyi kabul etmeyen bir yönetim savunulmaz. Türkiye’de hakim olan iktidar anlayışı içinde tüm doğruları tek adam veriyor. Bu adam hesap vermek de istemiyor. Hesap verme kamu adına görev yapan herkesin görevinin şerefli bir parçasıdır. Hesap vermek iktidarın gücünü sınırlayan değil, onurunu yükselten bir eylemdir” dedi.

TEKELİ: “YEREL YÖNETİMLER ÖZERKLİK ŞARTINA KONAN ÇEKİNCE KALDIRILMALIDIR”

Konuşmasının son bölümünde, dünyada sürdürülebilirlik konusunda bir ikiyüzlülüğün olduğunu söyleyen Tekeli, “Kalkınmanın sürdürülebilirliği yerine, yerel yönetimler için yaşam kalitesinin sürdürülebilirliği önemlidir. Bunu sağlamak için demokratik bir yerel yönetim kurgulanmalıdır. AB’nin bir yerel yönetimler özerklik şartı var. Bu şart vesayeti asla kabul etmiyor. Türkiye bu şartı imzaladı ama vesayet ve vesayete ilişkin tüm maddelere çekince koydu. Bizim öncelikle bu şerhin ortadan kaldırılmasını istememiz lazım. İkinci olarak da herkesin tapu bilgilerinin değişim bilgilerine sahip olmalıdır. Şayet biz bunu bilirsek, örneğin Kanalİstanbul’da kimlerin nasıl bundan faydalandığını da öğrenmiş olurum. Ben yerel kalkınma yerine yerelden kalkınma diye bir şey öneriyorum. Bir ilde yaratılan katma değerin toplamı, o yerelin kalkınma düzeyini gösteriyor. Ama bu doğru. Bu yerelden kalkınma değil. Şöyle bir yerelden kalkınma tanımı var: Yerel aktörlerin katılımını sağlayıp, yerel dinamikleri kullanarak yerel yönetimin katalizörlüğünde katılımını sağlamak. Bu yerele ve insan dokunarak yapılan bir şeydir. Bugünkü dünyada hizmetin üretilmesinin yanı sıra ekolojik duyarlılıklar da çok önemlidir. Yerel yönetimler bu konuda da öncelik etmelidir. Çünkü dünya bir ekolojik krizin içindedir. Birleşmiş Milletler de bu nedenle karar bile alamamaktadır. Burada ulus devletlerin yerine yerel yönetimler devreye girerek bu konuda tutum alabilir” diyerek sözlerini tamamladı. Etkinliğin öğleden sonraki bölümünde aday adayları hedef ve beklentileri konusunda görüşlerini açıkladı. Çalıştay Prof. İlhan Tekeli’nin yaptığı genel değerlendirme ile son buldu.

Editör: TE Bilisim